İkinci
Dünya Savaşı`ndan çıkmış Almanya`nın belki de en karanlık
günleriydi; insanlar mutsuz, umutsuz ve yorgundu. Şehirlerdeki
birçok bina tamamen yıkılmış, yıkılmayanlarsa aynı insanların
hayalleri gibi yarım kalmıştı. Genç sanatçılar içinse durum
daha da içinden çıkılmaz bir haldeydi, Heinz Mack ise bunlardan
sadece bir tanesiydi. „Çok zorlu dönemlerden geçtik. Düsseldorf
Devlet Güzel Sanatlar Akademisi`nin yarısı yıkılmıştı, savaş
sonrası onları temizledik, taşları kenarlara taşıdık. Kışınsa
çok soğuktu... Maddi sıkıntılar vardı ve herkes depresyondaydı.
Bundan dolayı da düşüncede boşluklar vardı. Kitaplar yakılmış,
sadece 3-4 kitap kalmıştı, hiçbir şey yoktu. Bilgi yoktu. Yanlış
seçimler yaptığımı düşünüyor sürekli kendime şu soruyu
soruyordum „Biz nereden geliyor ve nereye gidiyorduk“„ Sanatta
birçok şey denenmiş, savaşsa her zamanki gibi acıdan başka bir
şey getirmemişti. „Yurt dışından ise haberler alıyor gelen
akımları takip ediyor, varoluşçuluktan (egzistansiyalizm)
etkileniyorduk. Peki! Biz „Ne yapabilirdik?“ Uzun bir arayıştan
sonra kendime şunu söyledim „en baştan başlamalısın.
Piyanonun tek bir tuşuna basmalı ve deneyimsel olmalıydım.“
Almanya savaşın izlerini silmeye çalışırken dünyada da artık
yeni arayışlar başlamıştı...
„İşte, tam o sırada „5, 4,
3, 2, 1 ve 0“
insanlar sadece dünyada yaşamak istemiyor yeni dünyalar keşfetmek
istiyordu. İşte „ZERO“ böyle doğdu. Her şey „SIFIR“ dan
başlıyordu, biz de başlamalıydık.“ Otto Piene ve Heinz Mack bu
yeni gelişmelerden etkilenmiş ve 1957 yılında Almanya`nın
Düsseldorf şehrinde daha sonra uluslararası bir sanat ağına
dönüşecek olan „ZERO“`nun başlangıcını yapmıştı.
„Düsseldorf`ta şimdilerde yaklaşık 120 galeri var, bizim
dönemimizde müzeler yıkılmış ve sadece 1 galeri vardı. Biz de
ilk sergiyi kendi atölyemizde yaptık, bir gecede atölyeyi
temizledik ve sergiyi açtık. Ne paramız vardı ne de küratör.
İlk başta sergilere sadece 15 kişi geliyordu. Zaten sergileri
tanıtabileceğimiz hiçbir şey yoktu. Her sanatçı ise kendi
içinde izoleydi. Otto Piene ile atölyelerimiz yan yanaydı ve tüm
gün sanat konuşuyor, neler yapabileceğimizi tartışıyorduk.
Sonra aklımıza gelmeyecek bir şey oldu, başka ülkelerden
haberler geldi, Paris`ten Yves Klein, İtalya`dan Lucio Fontana...
Evet, bizim gibi düşünen birileri vardı ve bu bizi çok
heyecanlandırıyordu. Siyasi sınırlarsa hiç ama hiç önemli
değildi.“
Mack,
yaptığı gezilerde farklı dünyaları keşfederken, Doğu Sanatına
da ilgi duyuyor, aldığı ilhamı ise eserlerinin enerjisine
katıyordu: „Çok erken dönemde tüm Akdeniz Havzası ilgimi
çekmişti „Neden orada çok önemli kültürler ortaya çıkmıştı?
Neden?“ dedim kendime „Çünkü Işık vardı, berraklık vardı.“
Londra`daki bir insan berrak düşünemez ama Napoli`deki bir insan
berrak düşünebilir. Ve bunun sanatla olan ilgisini düşündüm ve
daha sonra Doğu Sanatında Batı`da olmayan berraklığı fark
ettim. İslam Sanatındaki süslemeler çok güzel, Doğu Sanatı
kesinlikle büyüleyiciydi.“ 1958 yılında tasarladığı „Sahra
Projesi”`ni ise sonraki yıllarda gerçekleştirebilecekti. „...
Soruyorlar: Bu proje gerçekleştirilebilir mi? … Ben de cevap
veriyorum: Evet!“ „1960 yılında Sahra Çölüne gittim, orada
insana ait parmak izi yoktu ve genişlik beni büyülemişti. Bir
heykeltraş için mekan çok önemlidir çünkü heykel mekanda
yaşar. Şu soruyu sordum „Işığı yansıtan heykel nasıl
kendini ortaya koyabilirdi?“ Tabii önce fikrimi yazdım ve
Marakeş`te (Fas) kaldığım yerde tuvaletin aynasını söküp
Sahra Çölünde deneyler yaptım. Sponsorumuz yoktu, cebimde sadece
kameraya alabileceğim bir film parası vardı. Sonra bu film
Almanya`da o dönemde „Sanat Belgeseli“ olarak haberlerden sonra
televizyonda yayınlanarak, sansasyon yarattı... Bu inanılmaz bir
şeydi.“
1967 yılında ise ZERO 10 yıllık serüvenini
tamamlamış çoktan 20. yüzyıla damgasını vurmuştu. Heinz Mack
ise ZERO`nun yaratıcı ve girişimciliğinden aldığı ilhamla
bireysel çalışmalarına aynı hızla devam etti... Çünkü ona
göre her insanın yaşadığı dünyaya, topluma borcu vardı, o ise
bunu sanatıyla ödüyordu.
Aslında
Heinz Mack, aklı zorlayan eserleriyle insani farklı noktalara
götürüyor olsa da, „Bir insanın gerçekleştiremeyeceği bir
şeyi, bile bile hayal etmesi büyük bir başarıdır!“
diyebilecek kadar hayallerine inanmış, „Bazı insanlar güzelliğe
dayanamaz. İşte, benim sanatım çirkinliğin olduğu bir dünyaya
mutlak bir güzellik ile karşıdır.“ sanatıyla güzelin, iyinin
peşinden giden, „Ben de cennetle ilgileniyorum, ama lütfen cennet
bu dünyada olsun. Ne zaman cennet olur bahçede açan bir çiçeği
izlediğinizde ya da çocuklar, çocuklar harikadır onlarla bir
araya geldiğinizde işte o zaman cennet olur.“ sözleriyle umudu
yeşerten harika bir insan; düşüncenin en derininde, renkleri,
ışığı müziği, şiiri, enerjiyi... harmanlayarak yaptığı
deneysel eserleriyle de dünyayı sanatıyla güzelleştirmeye
yılmadan devam eden eşsiz bir sanatçı. Şimdi ise bu 85 yaşındaki
dev, 17 Temmuz 2016 tarihine kadar devam edecek olan „MACK. Sadece
Işık ve Renk“ sergisiyle S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi`nde.
Not:
- Yazıda geçen sanatçının düşünceleri, 18 Şubat 2016
tarihinde „MACK. Sadece Işık ve Renk“ isimli serginin S.Ü.
Sakıp Sabancı Müzesi`nde açılışı öncesi moderatörlüğünü
Beral Madra`nın yaptığı Heinz Mack söyleşisindendir.
-
S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi`nde sanat severlerle
buluşmuş olan „ZERO“ sergisi ve hikayesini okumak isteyenler
buradan daha önceki yazima da buradan ulaşabilirsiniz:
http://odatv.com/gelecege-geri-sayim-basladi-2211151200.html
-
Sergiyle ilgili ayrıntılı bilgi için ise
http://www.sakipsabancimuzesi.org/ buradan ulaşabilirsiniz.
-
Fotograflar ve geniş bilgiye de buradan http://www.mack-kunst.com/de/Aktuelles.htm
http://www.kunstleben-berlin.de/zero-im-martin-gropius-bau/ ulaşabilirsiniz.