Dünya
tarihi geçmişten bugüne kadar büyük ve sansasyonel aşklara
tanıklık etmiştir. Bu aşklardan bir tanesi de birçok kitaba,
tiyatro oyununa konu olmuş 20.yy ünlü filozoflarından Nazi
sempatizani Martin Heidegger ile Naziler koluna sarı yıldızı
taktıktan sonra “ailemle yaşadığım süre içerisinde Yahudi
olduğumu bilmiyordum, şimdi öğrendim.’’diyerek özgürlüğü
için Almanya´dan kaçmak zorunda kalan, özgürlüğün tutkulu
düşünürü, siyasi yazar Hannah Arendt arasında yaşanmıştır.
Hikayemiz
Almanya´nın Marburg şehri´nde başlıyor. Hannah, 14 Ekim 1906
yılında Linden şehri´nde dünyaya gelmiş, Yahudi bir ailenin tek
kızıdır. 18 yaşına geldiğinde felsefe eğitimi almak üzere
Martin Heidegger ile yollarının kesiştiği Marburg Üniversitesi´ne
gitmiş, kısa sürede gençliği ve zekasıyla dikkatleri üzerine
çekmeyi başarmıştır. O sıralarda üniversitenin koridorlarında
isyankarlığı ve alaycılığı ile kendinden söz ettiren Martin
Heidegger de Hannah´ın yeteneklerini farkedenler arasındadır.
Martin, 1889 yılında Baden´da dünyaya gelmiş, Freiburg´ta
Husserl´in öğrencisi olduktan sonra 1923 yılında Marburg
Üniversitesi´nde felsefe doçenti olmuş, mesleğinde yeni yeni
yükselişe geçen evli ve 2 çocuk babası genç bir akademisyendir.
Hannah ise o yıllarda aldığı felsefe derslerinde hocasından
etkilenmiş ve onun fikirlerine hayran olmuştur. İkilinin birbirine
olan beğenisi kaçak bakışmalarla başlamış, aralarındaki
bilgeliğe duyulan aşk
üzerine tartışmalar ise yaş farkına ve Martin´in evli olması
engeline rağmen öğretmen öğrenci ilişkisinden çıkararak,
romantik bir ilişkiye dönüşmüştür. Tabii aşk iki felsefeci
arasında yasanınca mektupların dili de biraz farklı oluyor.
Martin, Hannah´a hislerini mektuplarında:
"Sevgili
Bayan Arendt! Daha bu akşam vakit geçirmeden size gelmeliyim ve
kalbinize konuşmalıyım. Her şey
yalın, duru ve saf olmalı aramızda, bizi karşılaştıran
kadere ancak böyle layık olabiliriz. "
"Dünya artik senin ve benim dünyam değil o bizim dünyamız oldu. Bizim yaptığımız ve basardığımız her şey, sana veya bana değil, bize ait. "
sözleriyle ifade ediyor, aynı zamanda da bu duygularla felsefe tarihinde önemli bir yer tutan Varlik ve Zaman (Sein und Zeit) adlı eserini yazıyordu. Ta ki 1927 yılında ilişkileri tamamen kopma noktasına gelene kadar. Hannah, Martin´e “seni hep seveceğim…,, dese de Hannah secim yapabilecek durumda değildi. Martin´e “ seni ilk günki gibi seviyorum.,, diyerek eğitimini tamamlamak üzere Heidelber´e gitmiş, Martin Heidegger ise Varlik ve Zaman (Sein und Zeit) adlı eserini yayımlayarak kariyerinde yükselise gecmisti - Bu kitabıyla Heidegger, Sokrates sonrası felsefeyi eleştirmis, varlığa metafiziksel olarak yaklaşılmasıyla yanlış yapıldığını belirterek felsefeyi varlık kavramı üzerine yöneltmiştir.-
"Dünya artik senin ve benim dünyam değil o bizim dünyamız oldu. Bizim yaptığımız ve basardığımız her şey, sana veya bana değil, bize ait. "
sözleriyle ifade ediyor, aynı zamanda da bu duygularla felsefe tarihinde önemli bir yer tutan Varlik ve Zaman (Sein und Zeit) adlı eserini yazıyordu. Ta ki 1927 yılında ilişkileri tamamen kopma noktasına gelene kadar. Hannah, Martin´e “seni hep seveceğim…,, dese de Hannah secim yapabilecek durumda değildi. Martin´e “ seni ilk günki gibi seviyorum.,, diyerek eğitimini tamamlamak üzere Heidelber´e gitmiş, Martin Heidegger ise Varlik ve Zaman (Sein und Zeit) adlı eserini yayımlayarak kariyerinde yükselise gecmisti - Bu kitabıyla Heidegger, Sokrates sonrası felsefeyi eleştirmis, varlığa metafiziksel olarak yaklaşılmasıyla yanlış yapıldığını belirterek felsefeyi varlık kavramı üzerine yöneltmiştir.-
Hannah
ise durumu kabullenmiş, büyük aşkının zarar görmesini
istemiyor ve sevgilisinin istediği gibi felsefe eğitimine devam
ediyordu. Aşkta Heidegger´den kopsa da yayınladığı tezi
"Augustin´de sevgi kavramı" nda Heidegger´in etkisinden
çıkamadığını ortaya koyuyordu.
İkilinin
kariyerinde bu gelişmeler olurken, uzun süredir Almanya´da yaşanan
iç karışıklık 1933 yılına gelindiğinde Hitler´in iktidara
gelmesiyle üst noktaya tırmanmış, Hannah´ın da üniversitede
derslere girmesi, Yahudi olmasi gerekçesiyle, yasaklanmıştı. Bu
durumdan rahatsız olan Hannah, Almanya´dan önce Paris´e, 1941
yılında da Amerika´ya gitmiştir. Heidegger ise olayların tam
olarak içindeydi. Üniversitede Hitler´i destekleyen konuşmalar
yapıyor, Hitler´e hayranlığını ve Nazizim ideolojisine
desteğini her fırsatta belirtiyordu. 1 Mayis 1933 yılında NSDAP
(NASYONAL SOSYALİST ALMAN İSCI PARTİSİ)´ne girdi .- NSDAP,
1933-1945 yıları arasında Almanya´yı yönetmiş siyasi partidir.
Partinin temeli milliyetçilik, ırkçılık, anti-semitizm felsefesi
üzerine kuruludur.- Heidegger, Hitler´e yazdıgı bir mektupta ona
olan hayranlığını şöyle ifade ediyordu :
"Ah! Führerim siz
bizim insanlığımızın ihtiyaç duyduğu kurtarıcısınız. Azim
ve eref ! yeni bir ruhun hocası ve öncü savaşçısı. "
Uzun
ve yıpratıcı bir savaş döneminden sonra bu sempatisi 1945
yılında onun için tehlike arz etmiş, rektör olarak gittiği
Freiburg Üniversitesi´nden uzaklaştırılmasına neden olmuştu.
Hannah´sa 2. Dünya Savaşi´nın sonuna kadar çeşitli Yahudi
derneklerinde çalışmış, yazılar yazmıştı.
1950
yılında ise kaçak olarak çıktığı ülkesine unutamadığı
büyük aşkına yardım etmek için geri dönecek ve bir otel
odasında onun ile buluşacaktı. Bu görüsmede Heidegger Hannah`tan
yardım istiyodu. Hitler´e verdiği destekten dolayı eleştiriliyor
ve bu eleştirilerden kurtulmak istiyordu. Hannah´sa onun bu siyasi
gelişmelere vermiş olduğu desteğe hiç anlam verememiş olsa da
Heidegger´e olan bağlılığı geçen yıllara rağmen azalmamıştı.
Belki de Hannah´ın bir eserindeki şu sözleri Heidiger´le
buluşmasının ve ölene kadar devam edecek olan dostluğunun
nedenlerini de açıklıyordu : "Ask doğası gereği saftır,
ulvidir, ruhanidir ve salt bu nedenden dolayı ki, sadece apolitik
değl, tüm politika karşıt insani dürtülerin en güçlüsüdür
de…"
Tüm
yaşanan imkansızlıklara, savaşa, ayrılıklara rağmen Martin ile
Hannah´ın aşkı bir kez daha dönüşüme uğramış ve aralarında
yeni bir dönem başlatmıştı. Artık ölene kadar görüşecekler,
aşklarını düşünce dünyalarına yansıtacaklardı. Ki Hannah,
Amerika´da kariyerinde de yükselişe geçmiş, 1959 yılında
Princeton Üniversitesi´nde ilk kadrolu kadın filozofu olmuştu.
Heidegger ise 1952 yılında üniversiteye geri dönmüş olsa da
siyasi geçmişi her seferinde yargılanmasına neden oluyordu.
Kariyeri icin vazgeçtiği sevgilisi kariyerinde ilerliyor, aynı
zamanda da Heidegger´e yardımcı oluyordu
1961
yılına gelindiğinde Hannah 2.Dünya Savaşı´nda Yahudilerin
katledilmesinde en önemli Nazi yetkilisi Adolf Eichmann´in
Kudüs´te yargılanmasını izlemiş ve The New Yorker Dergisi´nde
daha sonra "Kötülüğün Sıradanlığı" olarak kitaba
dönüştüreceği -Yahudilerin tepkisini çektigi- yazıyı
yazmışti.-Hannah yazısında, kötülüğün kökten mi olduğunu
yoksa sıradan insanların emirlere uyması sonucu düşünmeden mi
gercekleştiğini sorgulamıştır.- 1963 yilinda yayınladığı
kitabında Eichmann ile ilgili görüşlerini ise şöyle ifade
etmişti :
"Eichmann
'kötü'nün kendisi değil, sadece, düşünmeyi bilmeyen,
yaptığınının bilincinde olmayan ve emirlere uyan, sıradan bir
memurdu. Onu, kötü'nün kendisi olarak suçlamak yanlış
olacaktır."
Hannah’ın
bu ve benzeri fikirleri yıllarca Yahudi derneklerinde çalışmış
olsa da onu Yahudiler tarafından “Kendinden
nefret eden Yahudi,, olarak
adlandırılmasına engel olamamıştır. Artık oklar onun üzerine
çevrilmiş, fikirlerinden rahatsızlık duyan bazı kesimler
tarafından özel hayatıyla yıpratılmaya calışılmisti.
Hannah
Arendt ise bu düşünceler ile mücadeleyi bırakmamış, hayatı
boyunca fikirlerinin arkasında durmuştur. Her Avrupa´ya gelişinde
tüm eleştirilere rağmen Heidegger ile görüşmüş, uzakta
olduğunda ise mektuplarla iletişim kurmaya devam etmiştir.
Martin
ve Hannah`ın arasındaki yasak aşk ZAMANIN
onlara getirdikleriyle her dönem VARLIKLARINA
farklı anlamlar kazandiran, aşklarının temelindeki "bilgeliye
duyulan sevgi"’den asla
vazgeçmedikleri büyük bir aşk hikayesidir.
"Bu
dünyadan gitmek zorunda kalacağımız gün, arkamızda daha iyi bir
dünya bırakmak iyi bir insan olmuş olmaktan daha önemli
olacaktır. " Hannah Arendt
Ergül Akyürek