29 Eylül 2014 Pazartesi

VÜCUT VE FELSEFE


                                         

Ben, kalabalık bir ailede büyüdüğüm için ablalarım ile, kuzenlerim ile çok güzel oyunlar oynardık. Mesela her sene mutlaka tüm aile bireylerine gösteriler hazırlardık; kurardık bir sahne, oturturduk büyükleri, değişik piyesler canlandırırdık... Üniversiteye gittiğimde ise tiyatro klüpleri beni çok tatmin etmeyince, ben de Ankara`da okumanın avantajlarından faydalanıp oldukça fazla oyun izlemiştim. Buraya kadar yazdıklarım "küçükken kendinizi nasıl hatırlıyorsunuz" sorularına verilen cevaplar gibi olmuş ama burada anlatmak istediğim sevdiğim bir alanın yurt dışına gittikten sonra nasıl farklı bir algıya dönüştüğü, biraz da kafalarımızdaki kalıplaşmış felsefe düşüncesini değiştirmek, benim tanışmaktan keyif aldığım isimleri tanıtıp, en azından nasıl çalışmalar yaptıklarını kendimce ortaya koyabilmek... O yüzden bu yazıda yurt dışında yaptığımız bir deneysel çalışmadan ve benim çalışmalarını beğenerek takip ettiğim Renè Pollesch`den bahsedeceğim. Biz, bu çalışmada onun tiyatro oyunu olan "Schmeiß Dein Ego weg!" üzerine inceleme yaptıktan sonra o bizim çalışmalarımıza katıldı ve kendisiyle söyleşi yaptık. Aslında ben bu oyunda da yer alan Martin Wuttke`ye de hayranımdır, Renè Pollesch ile çok güzel çalışmalar yapıyorlar, bir de yaptıklarını neyin nasıl ortaya çıktığını kendisinden dinlediğimde daha da hayran oldum diyebilirim. Ama öncelikle bizim yapmak istediğimiz şeyi kısaca anlatmak istiyorum: Felsefe tarihine baktığımız zaman "düşünce" figürünün ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. "Vücut" ise felsefe için her zaman bir problem olmuştur, yani "Vücut" felsefe için bazen unutulmuş olan bazense hayalet olandır. Bati felsefesi Platon`dan beri düşünceyi irdelemeyi sevmiştir... "Ben kimim?" sorusu ise her zaman felsefenin temelinde yer alır... Peki! burada bahsedilen "ben" acaba nedir? yani buradaki ben "subje" ve "obje" kenetlenmesinin şekli midir? ya da felsefede sorulması gerekilen ""Reel" olan nedir?" sorusu mudur? Mesela, Hegel`e göre gerçeklik "Mutlak Tin" olarak açıklanır ve bu tin de hem us, hem de ruh olandır ve kendini tarih içerisinde ortaya koyar.
Heidegger`e geldiğimizde ise durum değişir ve o "Sein und Zeit" yani "Varlık ve Zaman" kitabında insanı "Dasein" olarak tanımlar ve ontolojik olarak ortaya koyar. Heidegger`den hareketle de deneysel çalışmada amacımız, düşünce ve vücudu felsefe ve tiyatroyu, düşüncenin fizikselliğini sahnede ortaya koyabilmekti. Tabii biz bunu birçok performanstan tutun da sahne okumalarına kadar çoğu gösteride yapmayı denedik ama bu çalışmada temel eserimiz "Schmeiß Dein Ego weg!" ve asıl konuğumuz ise Renè Pollesch`di. Renè Pollesch, 1962 yılında dünyaya gelmiş, Alman oyun yazarı ve rejisördür, genel olarak çalışmalarında ise enstrüman olarak felsefe metinlerini kullanır... Bir eserinde Nancy`den cümleler duyarken, başka bir eserinde Agamber`in cümleleri vardır. Zaten kendi de bu durumu şöyle açıklıyor "Amacım sadece seyirciye lezzet vermek değil, başka bir sorunun peşinden gidebilmek, yeni bir arayışın içine, yeni bir heyecanın içine girebilmektir..." Ki emin olun bu cümleleri kurarken gözündeki ışık, sesinde bitmeyen heyecanının içsel tınısı, hem görülebiliyor, hem duyulabiliyor, hem de hissedilebiliyor... Bizler, belki önümüze koyulanlardan dolayı belki de şartlardan kaynaklı genel olarak dünyada popüler olmuş oyuncuları, yazarları...vs. takip ediyoruz, ama bu bahsettiğim isimler de gerçekten çok başarılı ve takip edilmesi gerekilen kişiler...

Mesela, Christoph Schlingensief diye bir isim var (bu adam nasıl anlatılır bilmiyorum, 2010 yılında kanserden öldü ama hastalığı boyunca hiç pes etmeden üretmiş, sıra dışı bir adam.) kendisi hasta olduğu dönemde Martin Wuttke ile çalışmış ve bu çalışma sırasında Martin bir akşam ona şu soruyu sormuş: "insanlar nasıl ölmeli?" Tabii dururlar mı hemen sahnede provalarını yapmaya başlıyorlar, ama insanların bu durumu anlamadıklarını fark ediyorlar ve Christoph`un sahnede ölümü tamamen sıradan bir ölüm olarak görülüyor. Bizim incelediğimiz "Schmeiß Dein Ego weg! "`in bir yerinde de oyuncu şöyle söylüyor "Başkasının ölümünü biz bizim dışımızda buluruz" Yani bu dışında olma durumu, dışarıda ortaya çıkar. Vücut burada yoldur, geçittir... Biz bu örneği Heidegger`de bulabiliyoruz: Ona göre insan öleceği üzerine düşünceyi başkalarının ölümünden anlar ama aslında ölüm bizim özümüze ait olandır. Ama bizim dışımızdaki insanların, tanıdığımız ya da tanımadığımız insanların, her gün ölüyor olması bizde ölüm tecrübesini gündelik gibi görmemizi sağlıyor. Yani sahnede "ölüm" gerçekleştirildiğinde bu anlık gündelik bir şey gibi algılanır, ama bu kişinin özüne ait olandır, bir tecrübe değildir. Çünkü insan bir kere ölür. O zaman buradaki sorulması gereken soru şu mudur: "Biz gerçekliği nasıl belirleriz?" ya da şöyle söyleyelim "tiyatroda gerçekliğin, bunu göstermenin limiti nedir?" "oyuncu bir cümle kurduğunda, tiyatro vücut üzerinden gidebilir mi?"


Sorular çok, ama emin olun Pollesch`de de cevaplar çok... Pollesch, Münih`te Martin ile birlikte bir oyun sahneye koyuyor ve belirli bir anda provalar yapılırken akıllarına "göstermenin sınırı" cümlesi takılıyor ve Nancy`nin „Nach der Tragödie“ kitabı kafalarındaki beliren sorulara cevap bulmak için yardımcı oluyor. Biz, sürekli tiyatroyu "aşk ve ölüm" üzerine incelersek kayıtsız bu konuya teslim olup tiyatronun gerçekliğini trajedi, trajik aşk hikayeleri... diye belirleriz... Mesela, "Romeo ve Juliet" sürekliliği olan bir aşk mıdır? ya da bu gerçekten anlatılabilir mi? ya da her düşünceye göre bu hikaye bir evrensel ask hikayesi midir? bu bir kısım seyirciye göre heteroseksüel bir aşk hikayesiyken, başkasına göre değildir... o zaman neden evrensel olmalıdır? Yani anlayacağınız tiyatro her zaman "aşk ve ölüm" `e yenik düşüyor... Aslında Renè Pollesch`in yapmak istediği şeylerden biri de tiyatroda yanlış bulduğu, problem olarak gördüğü kavramları sahnede yaptığı deneysel çalışmalarla aşabilmek. Bundan dolayı da "Schmeiß Dein Ego weg!"`de alışılmışın dışına çıkarak vücut ve içsel eğilim, içselliği ve dışsallığı sahnede çözümlemeyi deniyorlar.

İşte biz bu düşünceyi de Nancy`nin "Corpus" kitabında görebiliyoruz. Nancy de bu kitabında, ruh ve beden, içinde ve dışındalık, beden ve duygu ikilik birlikteliğini vücut üzerinden çözümlemiş, vücut üzerinden öğrenmeyi bize sunmuştur.
- Peki, "bu tiyatro oyunu, düşüncenin olmadığı bir tiyatro oyunudur" diyen Pollesch için tiyatroda "Vücut" mu "Düşünce" mi önemlidir?
Felsefe açısından baktığımızda biz "Vücut" u yeniden formüle edebiliriz, bunu burada yapmayı deneyebiliriz... Ama tiyatroda vücut olmadığında düşünce önemlidir... Çünkü seyirci "Vücut" üzerinden düşünceyi çizmek zorundadır ve sahnede insanın iç dünyası da dışarıdadır... içinde değil! Biz dansta gösterileni görüyoruz, çünkü dans eden vücut vücuttur ama tiyatroda gösterilen konuşmayla karşı karşıya geldiğinde "vücut" yabancılık hissediyor... Yani "Vücut" yabancı kaldığı konuşmayı benimsemek zorunda kalıyor. Zaten textler de bu yabancılıktan yola çıkarak inşa ediliyor... İşte felsefi metinler de burada bizlerin yardımına koşuyor... "Schmeiß Dein Ego weg!" `in bir yerinde Martin söyle söylüyor: "İz düşüm olarak insanlar konuşmayı ileride herhangi bir vücutta kabullenebilir ya da bu konuşma, ses olarak buradan buraya görülebilir, bu vücudu belirtmeyi, iz düşümünü çizmeyi dener (...) konuşma vücudu belirtmeyi dener. Evet, burada kim konuşuyor?(...) Ruh ve vücut aynıdır, birdir! ruh ve dudak aynı, birdir! bu daima vücuttur! o da burada (...)" İste Pollesch bu oyunda bu konuşma ve beden arasında meydana gelen yabancılığı ortadan kaldırmayı deniyor, çünkü burada seyirci koltuğunda oturan sadece seyirci değildir oyuncu da o koltukta oturmak zorundadır! Pollesch`in hazırladığı başka bir oyun olan "Zuhause-Hotels"`de ise konu bir otelin etrafında gelişiyor... Bu otelde "bir yer" satıştadır ama aynı zamanda da "evde olma hissi" de satışa sunuluyor. Ve şöyle bir cümle kuruluyor: "ben benim hayatımın en güzel deneyimini satın aldım" Yani ben benim hayatım için önemli bir deneyimi para ile yaptım. Şimdi burada bir otel var ve deneyimsel bir alan oluşturuyorsun, birden bire arkadan bu cümle geliyor: "ben bunu satın aldım" İşte bu tiyatro için bir problemdir! Bundan dolayı da Pollesch kalıpları kırarak isyanını vücutla yapıyor. Ona göre tiyatro yüzeyin tiyatrosu, hislerin yüzeyde oluşudur...

Bu düşüncesini ise yine "Schmeiß Dein Ego weg!" in bir kısmında şöyle belirtiyor: Martin; "Aşkım, Aşkım... senin ellerin benim içimde... Bunlar da dışarıda ve bu görülebilen, bu bir problem! Benim içtenliğim görülebilir, çünkü benim hazinem burada işte tam karşında o benim vücudum! Ben hislerimi söylediğimde bunları sadece vücudum ile söylerim, içeride değil! Sen, sana drama anlatılsın istiyorsun ama üzgünüm vücut dışarıda... Vücut, duygudur; duygu da vücut ve o da dışarıda. Biz onunla ilişki içindeyiz ve onunla devam ederiz çünkü o dışarıda"  İşte biz bu oyunda geçen cümleler olsun, verilmek istenilen fikirleri olsun hepsini felsefe tarihinde bulabiliyoruz... Bir yerde Nancy`den sözler bulurken bir yerde ise sahnede Heidegger`in geliştirdiği teorilerin nasıl vücut bulduğunu, ustalıkla kurulmuş sahne dekorundan tutun da oyuncuların profesyonelliğine kadar her noktada görebiliyoruz...

Oyun uzun, senarist çok dolu ve yaptığı isi keyifle yapınca söyleşi bende 30 sayfayı bulmuş; dinlemek, izlemek, tanışmak ise hem şans, hem de büyük bir keyif... Düşünsenize bir gün babaannenizin evinin merdivenlerine akrabaları, komşuları oturtup piyesler yapıyorsunuz, sonra öyle bir an geliyor ki iste onun tarifi de  bende yok...
Ergül Akyürek

Not: - Yukarıda da belirttiğim gibi çalışma çok uzun, blog yazısı olabilecek bir yazı değil çünkü bu çalışmaları günde bazen 13 saat çalışarak, saatlerce süren ön hazırlıklarla yaptık. Ben yine de elimden geldiğince Pollesch`i tanıtmaya çalıştım, umarım ilginizi çekmiştir...
- Özellikle Heidegger`den ve Nancy`den kafa karıştırmamak, biraz da temel bilgi istediği için çok behsetmedim ama bu oyun için özellikle Nancy`nin "Corpus" kitabı önemli bir yer tutuyor.
- Konuyu bildiğim için biraz oradan oraya geçmişim gibi görünebilir ama emin olun adam çok dolu, deneyim de çok olunca toparlamak çok zor oldu...

- Konu gerçekten çok derin, zaten projeler böyle oluyor o yüzden ben genel olarak bahsedip, tek bir noktayı ele almayı deniyorum... Ama Pollesch sayesinde o kadar çok yeni isim tanıma fırsatı buldum ki ... Mesela, bu ara sürekli çalışmak zorunda olduğum için uzun saatler masa başındayım ve masamın manzarası da büyük bir caddeye bakıyor... Pollesch sayesinde tanıdığım Fransız dans teorisyeninin denediği bir çalışmayı, yapmam gerekenleri yaparken, dışarıyla aramdaki cam sayesinde  deneyimleyebiliyorum... Vaktim olursa hem  bu çalışmayı, hem de benim deneyimimi başka bir yazıda yazmak istiyorum...

- Ben burada su oyun, bu kitap, bu filozof diye yazıyorum ya... emin olun birçok şeyi ben de isin içindeyken öğrendim. Yani adamlarda zaten çok iyi bir altyapı var ve her şeyi o kadar güzel ilişkilendiriyorlar, "onu da yaptık, bunu da yaptık" diye anlatıyorlar ki... ben şu konuşmadaki verilen örnekleri tek tek yazsam gerçekten şaşırırsınız; bir saat içinde bir sayfa bilmediğin kitap, tanınması gereken isim, izlenmesi gerekilen oyun listesi çıkarıyorum ve tam temeli oturttum derken öğrendiklerimin bir damla bile etmediğini görüyorum... Sanırım işin en keyifli yanı da öğrenmenin hiç bitmediğini gördüğünde  başlıyor...

Hiç yorum yok: