Yolculuk
her zaman insana çok şey katar, hele de bu kara yolundan yapılırsa tadından
yenmez… Düşünsenize bilmediğiniz ülkeler, şehirler, insanlar, sürekli değişen
iklim şartları, bitki örtüsü… hepsine yaptığınız yolculuk boyunca tanık
olabilir, zihniniz sürekli farklı boyutlara geçip hikayeler üretebilir…
Ben
de Temmuz ayında şans eseri kuzenim ve eşinin İngiltere’den Türkiye’ye arabayla
dönmesi üzerine arabayla Viyana`dan Türkiye`ye gitme fırsatı yakaladım. Bu yolculuk
üzerine oturup sayfalarca sosyolojik bir inceleme yapabilirim ama bu yazıda
anlatmak istediğim, sadece “Yunanistan”. Ben hep Yunanistan’ı keşfetmeyi – aman
yakında ne de olsa… düşüncesiyle sona bırakıyordum ki Yunanistan sınırından
geçip kalbimin hızla atması, ciğerlerime çektiğim o mis gibi havasıyla fikrim
tamamen değişti, her zaman söylerim – bir şey seni heyecanlandırıyorsa koş
peşinden, o seni bıraksın, sen değil! diye. O yüzden zamanımın kısıtlı olduğu
şu günlerde bir fırsat yaratıp kalbimin sesini dinledim ve Esra ile (ablam)
Yunanistan`ı adalarından, köylerinden… gezmeye başladık…
İnsan
büyük şehirde doğup büyüyünce hep kendini korumayı öğreniyor, kalabalığın
içinde adeta görünmez oluyorsunuz, zaten çoğu zaman da görünmek de
istemiyorsunuz; küçük yerlere gittiğinizde ise kuşandığınız zırh bir anda
ortadan kalkıyor, herkes seni görsün, sen onları onlar da seni keşfetsin diye
daha da uzun bakıyorsun insanların gözünün içine, ne de olsa herkesin hikayesi
vardır o gözlerde ve bilirsin ki o gözler gülümsemenin altında bir şey
aramaz. İste o yolculuktaki sen de
gerçek sensindir ve aslında yollarda yabancıyı keşfederken, kendini de
keşfediyorsundur…
–
Peki, bu gezide ben ne öğrendim?
Sanırım
ben: bazen bir tabloda her renk olmayı
bazense yorumcu olmayı; bazen garson bir kadının bisikletten düşen çocuğu için
hissettiği acıyı, bazense acının sevgi dolu bir sarılışla nasıl hızla
iyileşebileceğini; bazen yaşlı
bir teyzenin anlamadığınız dilde size olan beğenisini ifade ederken ki
dokunuşundaki sıcaklığı, bazense başka bir teyzenin sizin için çiçek toplayıp,
senin için derken ki gülüşündeki samimiyeti; bazen yeni bir lezzeti, bazense
bildiğin bir lezzeti hiç denememiş gibi tatmayı ve aslında lezzetlerin de
olduğun yerin hisleriyle harmanlanıp hep ağızda yeni bir tat bıraktığını;
bazen, fotoğrafa bakan bir çift gözdeki geçmişe duyulan özlemi, bazense hayatta
tutanın o fotoğraftaki ana duyulan özlem olduğunu … Kısacası; Yunanistan, akşam
meydanlarında içilen uzolarıyla, mezeleriyle, insanların sevgi dolu
dokunuşlarıyla, mis gibi kokusuyla, dokusuyla, renkleriyle… görülmeye değer;
heyecanı, huzuru… içinde barındıran
güzeller güzeli komşumuz…
Ergül
Akyürek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder