Avusturyalı
sanatçı Marianne Maderna, Viyana Üniversitesinin 650. yıldönümü
için üniversitenin avlusuna - 2 Mart- 17 Nisan 2015 tarihleri
arasında ziyaret edilebilecek- 33 önemli kadının büstlerinin yer
aldığı bir sergi açtı. Bu tarihe kadar Viyana Üniversitesinin
avlusunda 153`ü erkek büstü olmak üzere 154 tane büst yer
alıyordu – avluda yer alan tek kadın büstü ise Felsefe fahri
doktorasının sahibi Avusturyalı yazar Marie von Ebner-Eschenbach
(1830-1916)` dı- 153 erkek büstünün karşısına yerleştirilen
bu radikal büstler yazarlar, sanatçılar, politik aktivistlere ait:
Frida Kahlo, Virginia Woolf, Ingeborg Bachmann, Maria Magdalena,
Mileva Maric Einstein, Hannah Arendt, Susan Sontag... ise bunlardan
sadece bir kısmı. Projenin çıkış noktasını ise cinsiyet
eşitliği olarak belirlemiş ve sanatçı her büstün altına
kendisine ait şiirsel tekstler yazmış. Bu muhteşem 33 kadının
radikal büstlerinden bir tanesi de Cumhuriyetimizin kuruluşunda
önemli bir yere sahip, Batının „O bir kadın hakları
savunucusu“ olarak tanımladığı Mustafa Kemal Atatürk`ün iki
buçuk yıl evli kaldığı eşi Latife Uşşaki.
Uşakizade
Muammer Bey`in kızı Latife
Uşakizade
Muammer Bey, İzmir`in en önde gelen tüccarlarındandı, sürekli
yurtdışına seyahatler yapıyor çocuklarını kız-erkek ayrımı
yapmadan Batı standartlarında iyi eğitim almalarını istiyordu.
Aynı zamanda da kendi geleneklerine bağlıydı. Latife, 17 Haziran
1898 yılında dünyaya gelmiş, ailenin en büyük çocuğuydu.
Küçük yaşlarından itibaren yabancı mürebbiyelerle büyümüş,
İngilizce, Almanca, Fransızca, Latince, İtalyanca, Rumca
öğreniyor, Farsça, Arapçasi için ise Halit Ziya (Uşaklıgil)
ve Tevfik Fikret`ten özel dersler alıyordu. Dile olan yeteneği
dışında sanata olan yatkınlığı ile de bilinen Latife çok iyi
piyano çalabiliyor, dünyayı yakından takip ediyordu. Çocuklarının
özgürce yetişmesine önem veren Muammer Bey, 15 Mayıs 1919`da
İzmir`in işgaliyle konumundan dolayı zor durumda kalmış,
Fransa`ya yerleşmişti. Latife`yi ise Londra`nın önde gelen
okullarından birine göndermişti. Latife, Londra`daki eğitiminden
sonra Paris`e giderek Sorbonne Üniversitesi`nde Hukuk eğitimine
başlamış, ama ülkesinden gelen haberlerin heyecanıyla İzmir`e
geri dönmek ve kurtuluşa tanıklık etmek istemişti.
İzmir`e
dönüş, Mustafa Kemal ile tanışma
Latife,
ailesini ve eğitimini geride bırakarak tek başına 1921 yılının
sonbaharında İzmir`e geri dönmüştü. 9 Eylül 1922 tarihinde ise
beklediği gün gelmiş, İzmir düşman işgalinden kurtulmuştu.
İzmir`i kurtaran kumandan Mustafa Kemal ise karargah olarak
Uşakizadelerin köşkünü seçmişti. İzmir ise yanıyordu.
Mustafa Kemal, Uşakizadelerin köşkünden Latife ile yangını
izlemiş, yanındaki genç kızın sözleriyle gelecek adına daha da
umutlanmıştı. Latife, eğitimi ile yeni Türkiye için iyi bir
örnek olmasının dışında cesareti, ülkesine bağlılığı ile
de Mustafa Kemal`i etkilemişti.
Mustafa
Kemal ve Latife`nin evliliği
Artık
savaş bitmiş, savaşın yaralarının sarılıp hızla Yeni
Türkiye`nin kurulması çalışmalarına başlanması gerekiyordu.
Mustafa Kemal, 29 Ocak 1923 tarihinde Uşakizade Muammer Beyin kızı
Latife Hanım ile İzmir`de o güne kadar görülmemiş bir biçimde
evlendi. Böylelikle Latife nikah masasında oturup evlilik için
izni sorulan ilk Türk kadını olmuştu. Batı ise bu haberi
„Türkiye yüzünü Batıya çevirdi!“ manşetleriyle veriyordu,
Latife ise Dünya`nın gündemindeydi. Bu haberler dünya basınında
yer alırken Latife ve Mustafa Kemal birlikte Anadolu yollarındaydi,
Ankara ise İzmir`e hiç benzemiyordu. O güne kadar iyi şartlarda
yetişmiş Latife için karşılaştığı manzara pek de
hayallerindeki gibi değildi ve asıl mücadelenin yeni başladığının
farkındaydı. Bundan dolayı da eşinin her adımında yanında yer
alıyordu. 1 Mart 1923 tarihinde Mustafa Kemal`in Mecliste
konuşmasını Latife Hanim da dinleyecek, Meclise giren ilk Türk
kadını o olacaktı. 29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyet ilan
edilirken ise o yine Meclisteki yerini almıştı. Çankaya`da
yapılan ziyaretlereyse artık kadın-erkek birlikte katılıyordu,
ilk protokolü ise Latife Hanim düzenleyecekti. Her şey hızla
değişiyor Latife Hanim ise bu değişimde önemli bir yer teşkil
ediyordu. Peçeyi çıkarması, giyimindeki modernlik, etkileyici
konuşmaları, eşiyle yan yana duruşu ile halkın ilgisini
çekiyordu. Ama Latife yapılan yenilikleri, kadın haklarını
savunurken de köylünün durumunu gözlemlemiş, notlar tutmuştu;
önceliğin halkın eğitimine verilmesi gerektiğini ise her
fırsatta vurguluyordu.
Ayrılık
ve „Uşşaki“ soyadı
Yeni
Türkiye`de bu gelişmeler yaşanırken 1925 yılının Temmuz ayında
ikili arasında yaşanan bir tartışma onları ölene kadar yan yana
getirmeyecek bir ayrılığa neden olmuştu. Medeni Kanun`un (4 Ekim
1926) hazırlanması aşamasında gerçekleşen bu beklenmedik
ayrılığa herkes şaşırmış olsa da ikili bu konuda ölene kadar
konuşmama kararı almıştı. Artık ayrıydılar. Mustafa Kemal,
Yeni Türkiye için çalışmalarına hızla devam ediyordu; Latife
Hanım ise yeni bir hayata başlamıştı, Mustafa Kemal`siz bir
hayata. 1934 yılına gelindiğinde ise Soyadı Kanunu kabul edilmiş,
herkes kendine bir soyadı almıştı. Uşakizade Muammer Bey ve
ailesi ise kendilerine „Uşşaklı“ soyadını seçmişti. Ama
Mustafa Kemal Atatürk, Latife Hanım`a babasının soyadını değil
de başka bir soyadını uygun görmüştü: „Uşşaki“ yani
„Aşıklar“. Ki bu Aşk 13 Temmuz 1975 Latife Hanım`ın ölümüne
kadar sürecekti, şu an Viyana Üniversitesinin avlusundaki Latife
Uşşaki`nin büstünün altında yazdığı gibi „[...] o ölene
kadar ülkesinde yaşadı, çünkü o ona aşıktı“ ( Marianne
Maderna)
Latife
Uşşaki`nin hayatı üzerine kaynaklar ayrıntılı olarak
okunduğunda gösteriyor ki; yaşadığı döneme göre oldukça iyi
eğitimli, ülkesinden, ülkesinin sorunlarından hiçbir zaman uzak
kalmamış ileri görüşlü bu kadın, bir dönem Mustafa Kemal
Atatürk ile el ele aynı yolda yürümüş, Türk kadınının
değişimini dünyaya göstermiş önemli bir isimdir. Mustafa Kemal
Atatürk ile elleri ayrıldığında bile büyük bir liderle bir
dönem yol arkadaşlığı yaptığını her zaman farkında olup
asaletinden hiçbir şey kaybetmemiş, tüm dünyanın gözü
üzerinde olmasına rağmen açıklamalardan uzak bir hayatı
seçmişti. Kendisinin birçok kaynakta, filmde farklı yönleri
vurgulanmış olsa da o bugün hala „Türk Kadınının Görünür
Olması“, „Kadın Hakları Savunucusu“ kimliği ile bizi
dünyada temsil etmeye devam etmektedir...
Ergül Akyürek
Ergül Akyürek
Not: Bu
yazıdaki bilgiler için, İpek Çalışlar`ın Latife Hanım,
Fatih Bayhan`ın Latife Hanım`ın Kağıtları kitaplarından
ve Marianne Maderna`nın Viyana Üniversitesinin 650. yılı için
hazırlamış olduğu projeden yararlandım.
(Päpstin Johanna)
(Josephine Baker)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder