24 Temmuz 2014 Perşembe

HER İNSANIN GÖZLERİNDE AYRI BİR HİKAYE VAR




Hayatımda "Öğretmen bulmak için dünyayı gezmeye razıysan yandaki eve bir tane gelir." sözünün çok büyük bir önemi vardır. Geçenlerde bu sözü doğru çıkarır bir an daha yaşadım, aslında bu anları çok fazla yaşıyor olmamın temelinde de hayata sadece bakmamamın etrafımı görmeye çalışmamın da etkisinin büyük olduğunu düşünüyorum; zaten hep söylerim -bakmak yetmez görmek lazım diye... O yüzden de hayat felsefem içinde görebildiğim kadar çok yer görmek, tanıyabildiğim kadar çok insan tanımak var. Yaklaşık bir ay önce Viyana`da çok tatlı bir insanla tanışma fırsatı buldum. Bu kişiyle tanışmam ise şu şekilde oldu: Viyana`ya ilk gittiğimden beri yunan heykelleriyle çevrili bir havuzun kenarında ayaklarımı suya sokarken kitap okumayı çok seviyorum, orası benim için uzun zamandır yazları kitap okumak için ideal bir yer haline dönüşmüştür. Helga ile tanıştığım gün de tesadüfler sonucu yine havuzun başındaydım, aslında o gün kitap okumak için gitmedim oraya sadece oraya gitmek istedim ve yıllardır basında kitap okuduğum heykele meraklı gözlerle bakarak hayranı olduğum Michelangelo`nun şu sözlerini düşündüm: "Mermere sıkışmış bir melek gördüm ve onu özgürlüğüne kavuşturuncaya dek mermeri oydum." Tam o sırada da yanıma evsiz, uyku tulumu kolunda bir kadın geldi ve - O heykelin ne olduğunu biliyor musun? diye söze girdi ve başladı heykelin hikayesini anlatmaya: Bu heykelin adı Neptün. Neptün yani Poseidon, Zeus`un kardeşidir. Zeus, gökyüzünün hakimiyken, Poseidon denizlerin hakimidir ve üç dilli bir mızrağı vardır. Ama bu mızrak öyle sıradan bir mızrak değildir yeri sallayabilen, denizde dalgalar oluşturabilen bir mızraktır. Eğer denizde uzun bir yola çıkmışsanız kaderiniz Poseidon`un ellerindedir... Heykelin öyküsü bu ama Helga`nın hayatı da bir o kadar ilginç diyebilirim. Helga, Matematik Profesörü bir babayla müzisyen bir annenin çocuğuymuş. Kendisi de Müzik ve Felsefe eğitimi almış. Ben tezimi "Uzak Doğu Felsefesi ve Heidegger" üzerine yazıyorum” deyince de başladı tezimi anlatmaya, uzak doğu felsefesine olan ilgisini ve 2 yıldır meditasyon yaptığını... Onu şaşkınlıkla  dinlerken bir yandan da Beethoven`ın hayatını ve onun sokaklarda dolaşırken deli olduğunu sanan insanlar geldi aklıma ve tabii ki aslında önyargılarımızla neleri kaçırdığımızı... Belki benim yerimde başkası olsaydı oradan uzaklaşırdı, ama ben orada bu güzel insanla saatlerce muhabbet etmeyi tercih ettim. Çünkü; Helga, doğanın müziğinde dans ederken, Neptün`ün sesinden ürken; üstü başı kir içindeyken kalbi tertemiz olan sıra dışı bir insan. Bana veda ederken söylediği bir cümle ile aslında nasıl bir kehanette bulunduğunu sonradan anladığım ve bence zaman içerisinde daha da anlayacağım benim sevgili arkadaşım. O yüzden, umarım her gün sokakta yürürken ya da bir yerde otururken etrafınıza bakıyorsunuzdur, çünkü bazen hiç ummadığınız bir insan size öyle bir cümle kurar ki tüm hayatiniz değişebilir... Unutmayalım ki her zaman Sokakta Hayat, Her İnsanın Gözlerinde ise Ayrı Bir Hikaye Vardır...

Ergül Akyürek





Not:
- Aslında Helga`yı heykelle birlikte fotoğrafını çekmek istedim ama heykelin sesinin çok yoğun olduğunu ve ondan korktuğunu söylediği için çok da ısrar etmedim. Zaten omzuma dokunarak -benim sevgili güzel arkadaşım diyerek, bana sevgi dolu dokunduğu için onu ömrümün sonuna kadar hissedeceğim.

- Helga`nın bende bıraktığı etkiyi anlatabilmek çok da kolay değil, hele anlattıklarını bir yazıda anlatabilmek çok daha zor. Ama ben yine de ilgilenenler için bu anımı paylaşmak istedim.




Hiç yorum yok: