17 Kasım 2015 Salı

„ZERO. GELECEĞE GERİ SAYIM“



Bir yanda, gökyüzü hayal edebileceğiniz en büyük tuvaldir, diğer yandan, hayal edebileceğiniz en büyük tiyatro. Yalnızca en büyük astronomik ve astrolojik tiyatro da değil, gökyüzü için geliştirilen her şey için de en büyük tiyatrodur. Havacılık endüstrisi mesela. Gökyüzü, özellikle II. Dünya Savaşı sırasında müthiş önemli bir rol oynamıştı. (…) Gökyüzüne dair keyif duygularının yerini dehşet almıştı. Savaş bittiğinde ilk başta inanamadık, sonra müthiş bir rahatlama yaşadık (…) Ve bu vesileyle gökyüzünü kutlama dürtüsü ve sevinci ortaya çıktı-bununla beraber de gökyüzü sanatı fikri.“ (Otto Piene)

(Heinz Mack (1931-) Dokuz Sütun Üzerindeki Gökyüzü)

Her şey SIFIR`dan başladı...

II. Dünya Savaşı, insanların uzun yıllar, bombaların, savaş uçaklarının, siren seslerinin kapladığı gökyüzü altında ölümün tüm soğukluğunu her an iliklerinde hissederek yaşadığı, büyük bir yıkımdı. Savaşın sonrası ise yıkıntıların içinde büyük bir yokluk dönemi... Her şeye yeniden, SIFIR`dan başlanmalıydı, SANAT`a da... İşte! Böyle bir karamsarlık döneminde iki Alman genç sanatçı, Hanz Mack ve Otto Piene aldıkları felsefe eğitimleriyle sanatı birleştirerek Almanya`nın Düseldorf şehrinde 11 Nisan 1957 yılında evlerinin avlusunda ilk açtıkları akşam sergileriyle sanatta aradıkları yeni başlangıcı şu büyük harflerle başlattı: ZERO.


(Günther Uecker (1930-) Kozmik Hayal/Isik Diski)

ZERO, bu yeni başlangıcı yokluktan çıkan malzemelerle zaman zaman bıçak darbeleri, ok ya da alevlerle, zaman zaman çivinin ışık ve gölgelerle ifadesiyle, zaman zamansa tek bir rengi farklı yüzeylere uygulayarak kişinin kendi kişisel tecrübelerini edinmesini sağlamaya çalışarak, içerisine Yves Klein, Günther Uecker, Lucia Fontana gibi isimleri de katarak kısa sürede uluslararası bir ağa dönüşmüş, SIFIR`dan doğmuştu. Bu sanatsal ağ savaş sonrası genç sanatçıların farklı sanatsal formlarda birçok deneysel çalışmaya imza attığı dünyanın çeşitli yerlerinde sayısız sergiye dönüşmüş olsa da 1967 yılına gelindiğinde grubun baş aktörleri birbirlerinden ayrılmış, son sergileriyle 10 yıllık serüvene son verdiklerini açıklamışlardı.. Ama ZERO, bu kısa sürelik ömrüne rağmen 20. yüzyılın en önemli Avangart Hareketlerinden biri olmayı başarırken, aynı zamanda da yokluktan çıkan yaratıcılığın hikayesini de tüm dünyaya göstererek ilham kaynağı olmuştu.
Ateşin, ışığın, dumanın, çivinin, hareketin, rengin... nasıl yaratıcılıkla buluştuğunu henüz görmediyseniz, duvarlarında sanatçıların tekstlerinin de yer aldığı 100`ün üzerinde eseri S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi`nde 10 Ocak 2016 tarihine kadar ziyaret edebilir, ZERO`nun gücünden yararlanıp geleceğe doğru geri sayabilirsiniz...

(Heinz Mack (1931-) Isik Stelleri)

Gözlerimizi kapadığımızda tam bir karanlığa gömülürüz, geceyi beklememiz gerekmez; gece görecedir, insan gecenin önü sıra koşup daima aydınlıkta kalabilir. (…) Ama aydınlığı yalnızca övmek bana yetersiz geliyor. Ben karanlığın kendisine gidiyorum, onu ışıkla deliyor, saydam hale getiriyorum, karanlıkta içkin olan dehşeti çekip alıyorum, onu bir yaşam soluğuyla kendi bedenim gibi yoğun bir güce dönüştürüyorum ve dumanı da alıyorum ki uçabilsin.“ (Otto Piene, Cennete Giden Yollar, 1973)

(Piero Manzoni (1933-1963) Achrome)

Not: - Yazıda geçen Otto Piene`ye ait tekstler sergide kullanılan duvar yazılarından alınmıştır.
- Fotoğraflar ve sergiyle ilgili daha ayrıntılı bilgi için http://www.sakipsabancimuzesi.org/tr/sayfa/sergiler/zero-gelecege-geri-sayim adresini ziyaret edebilirsiniz.

Hiç yorum yok: