„Bir
yanda, gökyüzü hayal edebileceğiniz en büyük tuvaldir, diğer
yandan, hayal edebileceğiniz en büyük tiyatro. Yalnızca en büyük
astronomik ve astrolojik tiyatro da değil, gökyüzü için
geliştirilen her şey için de en büyük tiyatrodur. Havacılık
endüstrisi mesela. Gökyüzü, özellikle II. Dünya Savaşı
sırasında müthiş önemli bir rol oynamıştı. (…) Gökyüzüne
dair keyif duygularının yerini dehşet almıştı. Savaş
bittiğinde ilk başta inanamadık, sonra müthiş bir rahatlama
yaşadık (…) Ve bu vesileyle gökyüzünü kutlama dürtüsü ve
sevinci ortaya çıktı-bununla beraber de gökyüzü sanatı fikri.“
(Otto Piene)
(Heinz Mack (1931-) Dokuz Sütun Üzerindeki Gökyüzü)
Her
şey SIFIR`dan başladı...
II.
Dünya Savaşı, insanların uzun yıllar, bombaların, savaş
uçaklarının, siren seslerinin kapladığı gökyüzü altında
ölümün tüm soğukluğunu her an iliklerinde hissederek yaşadığı,
büyük bir yıkımdı. Savaşın sonrası ise yıkıntıların
içinde büyük bir yokluk dönemi... Her şeye yeniden, SIFIR`dan
başlanmalıydı, SANAT`a da... İşte! Böyle bir karamsarlık
döneminde iki Alman genç sanatçı, Hanz Mack ve Otto Piene
aldıkları felsefe eğitimleriyle sanatı birleştirerek Almanya`nın
Düseldorf şehrinde 11 Nisan 1957 yılında evlerinin avlusunda ilk
açtıkları akşam sergileriyle sanatta aradıkları yeni başlangıcı
şu büyük harflerle başlattı: ZERO.
(Günther Uecker (1930-) Kozmik Hayal/Isik Diski)
ZERO,
bu yeni başlangıcı yokluktan çıkan malzemelerle zaman zaman
bıçak darbeleri, ok ya da alevlerle, zaman zaman çivinin ışık
ve gölgelerle ifadesiyle, zaman zamansa tek bir rengi farklı
yüzeylere uygulayarak kişinin kendi kişisel tecrübelerini
edinmesini sağlamaya çalışarak, içerisine Yves Klein, Günther
Uecker, Lucia Fontana gibi isimleri de katarak kısa sürede
uluslararası bir ağa dönüşmüş, SIFIR`dan doğmuştu. Bu
sanatsal ağ savaş sonrası genç sanatçıların farklı sanatsal
formlarda birçok deneysel çalışmaya imza attığı dünyanın
çeşitli yerlerinde sayısız sergiye dönüşmüş olsa da 1967
yılına gelindiğinde grubun baş aktörleri birbirlerinden
ayrılmış, son sergileriyle 10 yıllık serüvene son verdiklerini
açıklamışlardı.. Ama ZERO, bu kısa sürelik ömrüne rağmen
20. yüzyılın en önemli Avangart Hareketlerinden biri olmayı
başarırken, aynı zamanda da yokluktan çıkan yaratıcılığın
hikayesini de tüm dünyaya göstererek ilham kaynağı olmuştu.
Ateşin,
ışığın, dumanın, çivinin, hareketin, rengin... nasıl
yaratıcılıkla buluştuğunu henüz görmediyseniz, duvarlarında
sanatçıların tekstlerinin de yer aldığı 100`ün üzerinde eseri
S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi`nde 10 Ocak 2016 tarihine kadar ziyaret
edebilir, ZERO`nun gücünden yararlanıp geleceğe doğru geri
sayabilirsiniz...
(Heinz Mack (1931-) Isik Stelleri)
„Gözlerimizi
kapadığımızda tam bir karanlığa gömülürüz, geceyi
beklememiz gerekmez; gece görecedir, insan gecenin önü sıra koşup
daima aydınlıkta kalabilir. (…) Ama aydınlığı yalnızca övmek
bana yetersiz geliyor. Ben karanlığın kendisine gidiyorum, onu
ışıkla deliyor, saydam hale getiriyorum, karanlıkta içkin olan
dehşeti çekip alıyorum, onu bir yaşam soluğuyla kendi bedenim
gibi yoğun bir güce dönüştürüyorum ve dumanı da alıyorum ki
uçabilsin.“ (Otto Piene, Cennete Giden Yollar, 1973)
(Piero Manzoni (1933-1963) Achrome)
Not:
- Yazıda geçen Otto Piene`ye ait tekstler sergide kullanılan duvar
yazılarından alınmıştır.
- Fotoğraflar ve
sergiyle ilgili daha ayrıntılı bilgi için
http://www.sakipsabancimuzesi.org/tr/sayfa/sergiler/zero-gelecege-geri-sayim
adresini ziyaret edebilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder