24 Şubat 2016 Çarşamba

„MACK. SADECE IŞIK VE RENK"



İkinci Dünya Savaşı`ndan çıkmış Almanya`nın belki de en karanlık günleriydi; insanlar mutsuz, umutsuz ve yorgundu. Şehirlerdeki birçok bina tamamen yıkılmış, yıkılmayanlarsa aynı insanların hayalleri gibi yarım kalmıştı. Genç sanatçılar içinse durum daha da içinden çıkılmaz bir haldeydi, Heinz Mack ise bunlardan sadece bir tanesiydi. „Çok zorlu dönemlerden geçtik. Düsseldorf Devlet Güzel Sanatlar Akademisi`nin yarısı yıkılmıştı, savaş sonrası onları temizledik, taşları kenarlara taşıdık. Kışınsa çok soğuktu... Maddi sıkıntılar vardı ve herkes depresyondaydı. Bundan dolayı da düşüncede boşluklar vardı. Kitaplar yakılmış, sadece 3-4 kitap kalmıştı, hiçbir şey yoktu. Bilgi yoktu. Yanlış seçimler yaptığımı düşünüyor sürekli kendime şu soruyu soruyordum „Biz nereden geliyor ve nereye gidiyorduk“„ Sanatta birçok şey denenmiş, savaşsa her zamanki gibi acıdan başka bir şey getirmemişti. „Yurt dışından ise haberler alıyor gelen akımları takip ediyor, varoluşçuluktan (egzistansiyalizm) etkileniyorduk. Peki! Biz „Ne yapabilirdik?“ Uzun bir arayıştan sonra kendime şunu söyledim „en baştan başlamalısın. Piyanonun tek bir tuşuna basmalı ve deneyimsel olmalıydım.“ Almanya savaşın izlerini silmeye çalışırken dünyada da artık yeni arayışlar başlamıştı...
„İşte, tam o sırada „5, 4, 3, 2, 1 ve 0“ insanlar sadece dünyada yaşamak istemiyor yeni dünyalar keşfetmek istiyordu. İşte „ZERO“ böyle doğdu. Her şey „SIFIR“ dan başlıyordu, biz de başlamalıydık.“ Otto Piene ve Heinz Mack bu yeni gelişmelerden etkilenmiş ve 1957 yılında Almanya`nın Düsseldorf şehrinde daha sonra uluslararası bir sanat ağına dönüşecek olan „ZERO“`nun başlangıcını yapmıştı. „Düsseldorf`ta şimdilerde yaklaşık 120 galeri var, bizim dönemimizde müzeler yıkılmış ve sadece 1 galeri vardı. Biz de ilk sergiyi kendi atölyemizde yaptık, bir gecede atölyeyi temizledik ve sergiyi açtık. Ne paramız vardı ne de küratör. İlk başta sergilere sadece 15 kişi geliyordu. Zaten sergileri tanıtabileceğimiz hiçbir şey yoktu. Her sanatçı ise kendi içinde izoleydi. Otto Piene ile atölyelerimiz yan yanaydı ve tüm gün sanat konuşuyor, neler yapabileceğimizi tartışıyorduk. Sonra aklımıza gelmeyecek bir şey oldu, başka ülkelerden haberler geldi, Paris`ten Yves Klein, İtalya`dan Lucio Fontana... Evet, bizim gibi düşünen birileri vardı ve bu bizi çok heyecanlandırıyordu. Siyasi sınırlarsa hiç ama hiç önemli değildi.“

Mack, yaptığı gezilerde farklı dünyaları keşfederken, Doğu Sanatına da ilgi duyuyor, aldığı ilhamı ise eserlerinin enerjisine katıyordu: „Çok erken dönemde tüm Akdeniz Havzası ilgimi çekmişti „Neden orada çok önemli kültürler ortaya çıkmıştı? Neden?“ dedim kendime „Çünkü Işık vardı, berraklık vardı.“ Londra`daki bir insan berrak düşünemez ama Napoli`deki bir insan berrak düşünebilir. Ve bunun sanatla olan ilgisini düşündüm ve daha sonra Doğu Sanatında Batı`da olmayan berraklığı fark ettim. İslam Sanatındaki süslemeler çok güzel, Doğu Sanatı kesinlikle büyüleyiciydi.“ 1958 yılında tasarladığı „Sahra Projesi”`ni ise sonraki yıllarda gerçekleştirebilecekti. „... Soruyorlar: Bu proje gerçekleştirilebilir mi? … Ben de cevap veriyorum: Evet!“ „1960 yılında Sahra Çölüne gittim, orada insana ait parmak izi yoktu ve genişlik beni büyülemişti. Bir heykeltraş için mekan çok önemlidir çünkü heykel mekanda yaşar. Şu soruyu sordum „Işığı yansıtan heykel nasıl kendini ortaya koyabilirdi?“ Tabii önce fikrimi yazdım ve Marakeş`te (Fas) kaldığım yerde tuvaletin aynasını söküp Sahra Çölünde deneyler yaptım. Sponsorumuz yoktu, cebimde sadece kameraya alabileceğim bir film parası vardı. Sonra bu film Almanya`da o dönemde „Sanat Belgeseli“ olarak haberlerden sonra televizyonda yayınlanarak, sansasyon yarattı... Bu inanılmaz bir şeydi.“
1967 yılında ise ZERO 10 yıllık serüvenini tamamlamış çoktan 20. yüzyıla damgasını vurmuştu. Heinz Mack ise ZERO`nun yaratıcı ve girişimciliğinden aldığı ilhamla bireysel çalışmalarına aynı hızla devam etti... Çünkü ona göre her insanın yaşadığı dünyaya, topluma borcu vardı, o ise bunu sanatıyla ödüyordu.

Aslında Heinz Mack, aklı zorlayan eserleriyle insani farklı noktalara götürüyor olsa da, „Bir insanın gerçekleştiremeyeceği bir şeyi, bile bile hayal etmesi büyük bir başarıdır!“ diyebilecek kadar hayallerine inanmış, „Bazı insanlar güzelliğe dayanamaz. İşte, benim sanatım çirkinliğin olduğu bir dünyaya mutlak bir güzellik ile karşıdır.“ sanatıyla güzelin, iyinin peşinden giden, „Ben de cennetle ilgileniyorum, ama lütfen cennet bu dünyada olsun. Ne zaman cennet olur bahçede açan bir çiçeği izlediğinizde ya da çocuklar, çocuklar harikadır onlarla bir araya geldiğinizde işte o zaman cennet olur.“ sözleriyle umudu yeşerten harika bir insan; düşüncenin en derininde, renkleri, ışığı müziği, şiiri, enerjiyi... harmanlayarak yaptığı deneysel eserleriyle de dünyayı sanatıyla güzelleştirmeye yılmadan devam eden eşsiz bir sanatçı. Şimdi ise bu 85 yaşındaki dev, 17 Temmuz 2016 tarihine kadar devam edecek olan „MACK. Sadece Işık ve Renk“ sergisiyle S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi`nde.



Not: - Yazıda geçen sanatçının düşünceleri, 18 Şubat 2016 tarihinde „MACK. Sadece Işık ve Renk“ isimli serginin S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi`nde açılışı öncesi moderatörlüğünü Beral Madra`nın yaptığı Heinz Mack söyleşisindendir.

- S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi`nde sanat severlerle buluşmuş olan „ZERO“ sergisi ve hikayesini okumak isteyenler buradan daha önceki yazima da buradan ulaşabilirsiniz: http://odatv.com/gelecege-geri-sayim-basladi-2211151200.html

- Sergiyle ilgili ayrıntılı bilgi için ise http://www.sakipsabancimuzesi.org/ buradan ulaşabilirsiniz.

- Fotograflar ve geniş bilgiye de buradan   http://www.mack-kunst.com/de/Aktuelles.htm 

21 Aralık 2015 Pazartesi

SAHNEDE FELSEFE #4































17 Kasım 2015 Salı

„ZERO. GELECEĞE GERİ SAYIM“



Bir yanda, gökyüzü hayal edebileceğiniz en büyük tuvaldir, diğer yandan, hayal edebileceğiniz en büyük tiyatro. Yalnızca en büyük astronomik ve astrolojik tiyatro da değil, gökyüzü için geliştirilen her şey için de en büyük tiyatrodur. Havacılık endüstrisi mesela. Gökyüzü, özellikle II. Dünya Savaşı sırasında müthiş önemli bir rol oynamıştı. (…) Gökyüzüne dair keyif duygularının yerini dehşet almıştı. Savaş bittiğinde ilk başta inanamadık, sonra müthiş bir rahatlama yaşadık (…) Ve bu vesileyle gökyüzünü kutlama dürtüsü ve sevinci ortaya çıktı-bununla beraber de gökyüzü sanatı fikri.“ (Otto Piene)

(Heinz Mack (1931-) Dokuz Sütun Üzerindeki Gökyüzü)

Her şey SIFIR`dan başladı...

II. Dünya Savaşı, insanların uzun yıllar, bombaların, savaş uçaklarının, siren seslerinin kapladığı gökyüzü altında ölümün tüm soğukluğunu her an iliklerinde hissederek yaşadığı, büyük bir yıkımdı. Savaşın sonrası ise yıkıntıların içinde büyük bir yokluk dönemi... Her şeye yeniden, SIFIR`dan başlanmalıydı, SANAT`a da... İşte! Böyle bir karamsarlık döneminde iki Alman genç sanatçı, Hanz Mack ve Otto Piene aldıkları felsefe eğitimleriyle sanatı birleştirerek Almanya`nın Düseldorf şehrinde 11 Nisan 1957 yılında evlerinin avlusunda ilk açtıkları akşam sergileriyle sanatta aradıkları yeni başlangıcı şu büyük harflerle başlattı: ZERO.


(Günther Uecker (1930-) Kozmik Hayal/Isik Diski)

ZERO, bu yeni başlangıcı yokluktan çıkan malzemelerle zaman zaman bıçak darbeleri, ok ya da alevlerle, zaman zaman çivinin ışık ve gölgelerle ifadesiyle, zaman zamansa tek bir rengi farklı yüzeylere uygulayarak kişinin kendi kişisel tecrübelerini edinmesini sağlamaya çalışarak, içerisine Yves Klein, Günther Uecker, Lucia Fontana gibi isimleri de katarak kısa sürede uluslararası bir ağa dönüşmüş, SIFIR`dan doğmuştu. Bu sanatsal ağ savaş sonrası genç sanatçıların farklı sanatsal formlarda birçok deneysel çalışmaya imza attığı dünyanın çeşitli yerlerinde sayısız sergiye dönüşmüş olsa da 1967 yılına gelindiğinde grubun baş aktörleri birbirlerinden ayrılmış, son sergileriyle 10 yıllık serüvene son verdiklerini açıklamışlardı.. Ama ZERO, bu kısa sürelik ömrüne rağmen 20. yüzyılın en önemli Avangart Hareketlerinden biri olmayı başarırken, aynı zamanda da yokluktan çıkan yaratıcılığın hikayesini de tüm dünyaya göstererek ilham kaynağı olmuştu.
Ateşin, ışığın, dumanın, çivinin, hareketin, rengin... nasıl yaratıcılıkla buluştuğunu henüz görmediyseniz, duvarlarında sanatçıların tekstlerinin de yer aldığı 100`ün üzerinde eseri S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi`nde 10 Ocak 2016 tarihine kadar ziyaret edebilir, ZERO`nun gücünden yararlanıp geleceğe doğru geri sayabilirsiniz...

(Heinz Mack (1931-) Isik Stelleri)

Gözlerimizi kapadığımızda tam bir karanlığa gömülürüz, geceyi beklememiz gerekmez; gece görecedir, insan gecenin önü sıra koşup daima aydınlıkta kalabilir. (…) Ama aydınlığı yalnızca övmek bana yetersiz geliyor. Ben karanlığın kendisine gidiyorum, onu ışıkla deliyor, saydam hale getiriyorum, karanlıkta içkin olan dehşeti çekip alıyorum, onu bir yaşam soluğuyla kendi bedenim gibi yoğun bir güce dönüştürüyorum ve dumanı da alıyorum ki uçabilsin.“ (Otto Piene, Cennete Giden Yollar, 1973)

(Piero Manzoni (1933-1963) Achrome)

Not: - Yazıda geçen Otto Piene`ye ait tekstler sergide kullanılan duvar yazılarından alınmıştır.
- Fotoğraflar ve sergiyle ilgili daha ayrıntılı bilgi için http://www.sakipsabancimuzesi.org/tr/sayfa/sergiler/zero-gelecege-geri-sayim adresini ziyaret edebilirsiniz.

1 Ekim 2015 Perşembe

Uzun İnce Bir Yoldayım



Bir yerde okumuştum: „Âşık Veysel, film çekimleri için İstanbul`a gelir. Gazeteciler ona, onu doktora götürebileceklerini ve gözlerini ameliyat ettirebileceklerini söyler. Âşık Veysel ise gazetecilere: „Ben şimdiye kadar kafamda bir dünya kurmuşum gözlerim açılırsa tekrar bir dünya kuramam. [...]“ der.“ Bazen yollardayken de Âşık Veysel`in bu sözleri geliyor aklıma; -kiminin, gözü kör karanlığı aydınlığa çıkarıyor, kiminin gönlü kör aydınlığı karartıyor...- Hepimiz aslında uzun ince bir yolda giden ama kendi dünyasından dünyaya bakıp, algıyı kendi dünyasında yorumlayan farklı dünyalarız, belki de farklılıkları kabul etmeyişimizin temelinde de kendi dünyamızı keşfetmekteki derin yalnızlık korkusu vardır, aynı olanın kalabalıkları içindeki ölümcül yalnızlığa rağmen. Belki de sırf bu yüzden yolda olmalıdır insan, bazen km`lere sığmayan yolculuklar ile bazen tanımadığımız bir çift gözde, bazen bir sanat eserinde... Ama illaki kendinde...

Mesela, o yolların birinde -Şirince`ye yaklaşık 1 km uzaklıkta- „Nesin Matematik Köyü“ var, her adım toprakta sizi umuda sürükleyen Ali Nesin`in mücadele hikayesi, aydınlık gençler... Yolun başka bir yerinde tekneyle dklar içinde gidebileceğiniz Yunan adaları, özellikle son aylarda bir umut uğruna, o toprağa ayak basmak için denizde can vermiş yüzlercesinin içinden hayatta kaldığı için şanslı sayılabilecek ama gözlerinin içinde umudu göremediğiniz çocuklar, tek başına olsa belki de toprağında ölmeyi tercih edebilecek anne-babalar ve tabii ki kendinizle baş başa kaldığınızda hala bu hayatta hayallerinizin olmasına, umudunuzun olmasına şaşırmak, kocaman bir gerçek! Mesela, Karadeniz`de bir yer var sadece bilenin gittiği, ıssız ormanlarının sizi sevgi dolu insanlarla buluşturduğu, her kucaklaşmada „bu da var“ deyip sizi hayata tekrar tekrar tutunmamızı sağlayan, paranın geçmediği... Mesela, sınırın diğer tarafı, sınırların insani nasıl farklılaştırdığını gördüğünüz, sizi geçmişte bir ana götüren başka bir toprak; müzik, doğa... Artvin`in yaylaları, yollarında size doğru kosan keçilerinden, koyunlarından yol alamadığınız; yer yer ağaç, yer yer su olduğunuz... Mesela Ardanuçlu çocuklar, rehberlik yaptıkları için onlara dondurma aldığınızda dünyalar onların olan, bir çocuğun gülüşünde kaybolduğunuz.... Ve bir adam var 1919`da Samsun`a ayak basan, tüm zorluklara, umutsuzluklara... rağmen bizi başkalarının dayattığı dünyadan çıkarıp bize kendi dünyamızı hediye eden; yolun sonu gibi görünse de yolun hep başında yer alan...


Ergül Akyürek


(Nesin Matematik Köyü)








Nesin Matematik Köyü



Nisanyan Hotel- Hodri Meydan Kulesi



Teos Antik Kenti



Teos Antik Kenti-Dionysos Tapinagi



Sigacik-cittaslow

30 Temmuz 2015 Perşembe

Yedi Kıta, Dört Mevsim...



Limanda küçük bir bina vardı, bu binanın pencereye benzer bir deliğinden insanlar bilet satın alıyordu. Mısır`ın Afrika`da olduğunu öğrendi delikanlı.
- Arzunuz? diye sordu gişedeki memur.
- Belki, yarın diye yanıtladı delikanlı uzaklaşırken.
- Al sana bir hayalperest daha, dedi gişedeki adam arkadaşına, delikanlı uzaklaşırken. Bilet alacak parası bile yok.“ Bu hayalperest delikanlı, Brezilyalı yazar Paulo Coelho`nun Simyacı kitabının kahramanı, hayalleri uğruna Mısır Piramitlerine uzun bir yolculuk yapan Endülüslü çoban Santiago`ydu. Ama sanmayın ki hayallerinin peşinden giden kahramanlar sadece romanlarda, hayaller hayallere değdikçe onların sayısı da gün geçtikçe çoğalarak artıyor... İşte bizim hikayemizin kahramanı da 2010 yılında „Doğa için Pedalla“ diyerek bisikletinin rotasını Samsun`dan Japonya`ya çeviren ; 2012 yılında ise „Gelecek için Pedalla“ adıyla dünya turu için Ankara´dan tekrar bisikletiyle yola çıkan Gürkan Genç.

Başlangıç...

Gürkan`ın Ankara`da başlayan hikayesi, belki kendinin bile uzun yıllar fark edemediği çocukluğunun en keyifli aracı, oyun arkadaşı olan bisiklet ile Ankara`da işten eve gidip gelirken tüm rutinini değiştirip bisikletinin direksiyonunu başka diyarlara çevirmesi ile 5 sene içinde 42.000 km ulaşmış uzun bir serüvene dönüşmüş. Bu yeni yollar, onu çöllere, vadilere, şehirlere, köylere... götürürken ayni zamanda onu başka insanların sevincine, acısına, korkularına da götürmüş; doğanın tüm zor şartlarına rağmen sınırları zorlayan mücadele etme gücünü ona kazandırırken onu her seferinde yeni bir Gürkan ile tanıştırmış. “Yollar” diyor Gürkan „yıllar yılı törpüledi düşüncelerimi, tabularımı, hayallerimi... Evet, değişiyorum... Düşüncelerim, önyargılarım, bildiklerim, tecrübelerim, bedenim, hastalıklarım, zayıflıklarım, iyi ve kötü yanlarım... Mesela; hayallerim, hayalleri kovalıyor; 2010`da Japonya`ya gitme hayali, dünya turuna, oradan sosyal sorumluluk projelerine, sonra üretime, ardından da çocuklara ulaştı. Yani, kendim için çıktığım bu yol beni kendi içimde sessizleştirirken başkalarının hayallerine ses oldu.“


 Yolculuk...

Simyacı, delikanlıya: „Evrenin Ruhu, bir düşü gerçekleştirmeden önce yol boyunca öğrenilen her şeye değer biçer. Bize karsı kötü duygular beslediği için değil, düşümüzü gerçekleştirmemizin yanı sıra, ona doğru ilerlerken aldığımız dersleri de iyice öğrenmemizi ister. Ama insanların çoğunluğu işte o anda vazgeçerler. Çölün dilinde biz bu duruma şöyle söyleriz: Vaha`nın palmiyeleri ufukta görünmüşken susuzluktan ölmek.“ dedi. İşte Gürkan, o pes edenlerden hiç olmamış, zaman zaman yollarda hırpalanmış, soyulmuş, çadırının etrafını kurtlar sarmış, dünyanın çatısı denilen Pamir Geçidi’nde ekipman sıkıntısından dolayı donma tehlikesi geçirmiş, Kutup Dairesi`ne varmak için her gün -40 derecede yol almış, Gobi Çölü`nün sonsuz sessizliğinde belki de hayatında hiç korkmadığı kadar çok korkmuş... Yine de her susuz kaldığında yollarda karşılaştığı insanlar onun için bazen Vaha`nın palmiyeleri bazense Vaha`daki palmiyeleri görmek adına su olmuş. „Yol boyunca köylerde, kasabalarda... insanlara misafir oluyorum. Yemeklerini yiyor, kültürlerini öğreniyorum. İnsanların hikayeleri, fikirleri, yaşamları... kalbime dokunuyor, bu da beni zenginleştirirken yol adına yolda olmak adına umut oluyor.“




Varış Noktası...

Gürkan, şu an hala yollarda... Belki yalnız başına yolculuk yapıyor ama yollarda tanıdığı insanlar, yol hikayesini http://www.gurkangenc.com/tr sitesinden takip edenler, bu yolculukta ona inanıp hayal ortağı olanlar onun deyişiyle onu „BİZ“ yapıyor... Gürkan en erken 2020`de 7 kıta, 84 ülkeye ayak basmış, sayısız insan tanımış olarak bisikletiyle tam bir dünya turu yaptıktan sonra ülkesine geri dönecek, yani varış noktası Türkiye. Ama hedefi sadece varış noktasına ulaşmak değil, yeni hayallere açılan yeni yollar yaratmak. „Dünya turu zihnimde 2012 yılında bitti. „Bitirebilecek miyim, yarıda mı kalır?“ diye düşünmüyorum. O günden beri gelecek adına neler yapabilirim sürekli bunları düşünüyorum. Aldığım desteklerle yoldayken de „Gürkan Genç Bisiklet Veriyor“, „Gürkan Genç Eğitim Bursu“, „Gürkan Genç Gezgin Bursu“, „Gürkan Genç Sporcuya Destek“ projeleri ile imkanı olmayanlara yardımcı oluyor, bisikletli yaşamı elimden geldiğince teşvik etmeye çalışıyorum. Döndükten sonra dünyayı bisikletle gezmiş birisi olarak tecrübelerimi hayatımın sonuna kadar anlatabilir, kitap yazabilirim... Ama açıkçası sadece tecrübelerimi anlatmak istemiyorum. Dünya turundan sonraki hayalim yaşadığım şehir olan Ankara`da 2023 yılında bağımsız milletvekili olarak gördüklerimi yaşadıklarımı anlatmaktan daha çok ülkemde uygulamaya geçirmek istiyorum. Belki şu an bu hayalim bisikletle dünyayı gezen biri için imkansız gibi görünebilir ama olanaksız değil, zaten bir insanın en iyi ne yapabileceğini de kendisinden başka kimse daha iyi bilemez.“


Hepimiz hayaller kurarız, sadece kimimiz bunlara inanıp peşinden giderken kimimiz sadece varış noktalarına kilitlenip bazen varamamaktan bazense elimizdekileri kaybetmekten korkarız… Çoğu zamansa yazının başındaki gişede bilet satan adam gibi hayallerinizi gerçekleştiremeyeceğinizi düşünen insanlar çıkar karşınıza, işte o zaman ya bir romandaki kahramanı ya da Gürkan Genç gibi hayallerine inanan gercek kahramanları düşünün, en önemlisi de kendinize inanmaktan asla ama asla vazgeçmeyin...
Simyacı, delikanlıya:
- Kim ve ne olursa olsun, dedi, yeryüzünde her insan, her zaman, dünya tarihinde başrolü oynar. Ve doğal olarak da o bunu bilmez.
Delikanlı gülümsedi. Hayatın, bir çoban için bu kadar önemli olabileceğini hiç düşünmemişti.“


Gürkan Hakkında:

Gürkan, ilk bisikletle yolculuğuna 31 yaşında başlamış.
Yalnız yolculuk yapıyor.
Genel olarak kamp kurarak yolculuk yapsa da gittiği yerlerde tanıştığı insanlara da misafir oluyor.
Bisikleti tekrar hayatına soktuğundan beri birçok hastalığı iyileşirken. En düşük -56 °C ve en yüksek 61°C`de bisiklet kullanmış olmasına rağmen hiçbir hastalık geçirmemiş.
7 senelik dünya turu için tüm ekipmanları ve kişisel eşyaları bir büyük bavulu doldurmayacak kadar az.
Gürkan, gittiği yerlerde fırsat bulursa eğitim merkezlerinde serüvenini çocuklara anlatıyor.
2010`da gerçekleştirdiği Japonya gezisi masraflarını kendi birikimlerinden sağlarken, dünya turu için sponsorlar bulmuş, onun sayfasını takip edip hayallerine ortak olmak isteyen insanların yardımının fazlasıyla da ihtiyacı olanlara imkanlar sağlamış. Bunun dışında hiçbir birikimi yok.
Yazıda ismi geçen projeler:
- Gürkan Genç Bisiklet Veriyor; Internet sitesinde gezdiği ülkelerle ilgili sorduğu sorulara cevap verenler arasında çekiliş yaparak belirli aralıklarla bisiklet hediyesi verdiği bir proje.
- Gürkan Genç Yabancı Dil Eğitim Bursu; Yine sitesinde sorduğu sorularla belirlediği bir burs imkanı. Şu ana kadar yurt dışında okuyan bir öğrenciye eğitim bursu bulmuş, Doğu illerimizde bazı okullara tablet bilgisayar yardımında bulunmuş.
- Gürkan Genç Gezgin Bursu; 2012 yılından beri üniversitelerin bisiklet kulüpleriyle ortak oluşturulan bir proje. Anadolu’da az bilinen ya da bilinmeyen yolların hikayeleriyle araştıran gençlere bisiklet, kamp malzemeleri ve bir aylık proje masraflarını karşılayan bir burs.
- Gürkan Genç Sporcuya Destek Bursu; Türkiye`de imkanı olmayan genç sporcu kızların 2020 Tokyo Olimpiyatları`na gitmesi için ekipman ve maddi yardım sağlayan bir burs. Gürkan`ın hedefi 2020`de onlarla birlikte Tokyo`da olabilmek...




Not: - Gürkan`a uzak diyarlardan sorularıma verdiği samimi cevaplar için teşekkür ediyorum... Gürkan Genç ile ilgili daha detaylı bilgi almak, yol hikayesini takip etmek isteyenler http://www.gurkangenc.com/tr sitesinden takip edebilirsin.
Yazıda geçen kitap alıntıları Can Yayınlarından çıkan Paulo Coelho`nun Simyacı kitabından alınmıştır.
Fotoğraflar Gürkan Genç`in yolculuk boyunca çektiği fotoğraflar arasından seçilmiştir, daha fazlasına http://www.gurkangenc.com/tr sitesinden ulaşabilirsiniz.