(Ortaokul öğrencileri için çıkarılan bir okul dergisi için severek yazdığım yazım...)
“Kendinizi
uzay gemisi kontrolden çıkmış ve bilinmeyen bir gezegene düşmüş bir astronot
olarak düşünün. Kendinize geldiğinizde ve kötü şekilde yaralanmadığınızı
anladığınızda aklınızdaki üç soru şu olacaktır: Neredeyim? Burayı nasıl
keşfedebilirim? Ne yapmalıyım?
Etrafınızda
tanımadığınız türden bitkiler görüyorsunuz […] Uzay geminize dönüyorsunuz ve
beklemeye başlıyorsunuz. Uzaktan iki ayak üstünde yürüyen canlıların size doğru
yaklaştığını görüyorsunuz. Onların size ne yapacağınızı söyleyeceklerini düşünüyorsunuz.”
Bir
yazarın anlattığı bu hikayeyi belki ilk okuduğunuzda aklınıza şu soru gelebilir
“astronota ne olduğu?”. Hadi şimdi bunu okula uygulayalım belki böylelikle
“astronota ne olduğu?” sorusuna da ulaşabiliriz. Öncelikle okulu uzayda her
hangi bir gezegen olarak hayal edebilirsiniz, sınıfı ise uzay geminiz. Arkadaşlarınızla
birlikte uzayı keşfe çıkıyorsunuz... Bugüne kadar görmediğiniz şeyleri görüyor,
onlarla ilgili hep birlikte bilgi edinmeye çalışıyorsunuz. Tam her şey iyi
giderken bir anda geminiz –sınıfınız- yukarıdaki hikayedeki gibi bir gezegene
iniş yapmak zorunda kalıyor. “Neredesiniz?” “Burayı nasıl keşfedebilirsiniz?” öncelikle
bu sorulara cevap bulmanız gerekiyor. O sırada başka birinin geminize geldiğini
duyuyorsunuz, bu kişi size gezegen hakkında bilgi veriyor –coğrafya
öğretmeniniz- daha sonra başka bir kişi yaklaşıyor ve bu gezegenin tarihi
hakkında –tarih öğretmeniniz- bilgi alabiliyorsunuz. Onlara sorular
soruyorsunuz, yeni bilgiler öğreniyorsunuz. İnsan, büyük bir birikimin sonucunda
hayatına devam eden bir canlıdır. Hayatına daha iyi devam ettirebilmesi içinse
doğru bilgiye ihtiyaç duyar. Bunun içinse hayatı boyunca sürecek olan eğitimden
geçer. Okul hayatımızda aldığımız eğitim bizim belirli bilgi birikimine sahip
olmamız dışında yeteneklerimizin geliştirmemize, bilerek düşünmemize de katkıda
bulunur. Yukarıdaki hikayedeki astronota “ne olduğu?” sorusunu düşünmüştük, bu
aslında sizin üçüncü soruya vereceğiniz cevaba bağlı, yani “Ne yapmalıyım?”
sorusuna. Birçok insan bu sorunun cevabını veremediği için ‘herkes gibi’ olmayı
tercih eder. Yani astronotun “ne yapmalıyım?” sorusuna cevabı uzay gemisine
yaklaşan kişilerden almayı beklemesi gibi biz de bunu hiç kimseden alamayız.
Ama bize verilen doğru eğitimle, doğru bilgiyle bilerek düşünmemizi ve
hayatımız boyunca devam edecek olan kişisel gelişimimizi de en iyi şekilde
sağlayabiliriz. Hem böyle bir eğitim sadece kişiyi geliştirmekle kalmaz,
yaşadığı coğrafyayı da dünyayı da daha yaşanılabilir bir hale getirir.
Bilgiye
bir uzay gemisinin penceresinden bakar gibi ‘hayretle’ bakmak, onu hayatının
içine sokmak, sorular sormak… cesareti geliştirirken, bilgelik kazanmayı
sağlar. Böylelikle gemiden –okuldan- çıkıp sosyal hayata atıldığınızda hem
çevrenizi hem kendinizi bilebildiğiniz için hikayedeki astronot gibi “ne
yapmalıyım?” sorusuna kendiniz cevap verebildiğiniz için daha mutlu ve sağlıklı
bir birey olarak yaşayabilirsiniz. Çünkü insan bir ağaçtır ve var olabilmesi
için toprağa ihtiyaç duyar. Doğru alınan eğitimse toprağı besleyen en büyük
kaynaktır. Toprağı kaynaksız bırakmazsanız dünya kocaman bir ormana dönüşür.
Kaynak:
- Rand, Ayn, “İhtiyacımız Olan Felsefe"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder