Geçen
gün, İstanbul`dan misafirim geldi. -Eh misafir de zevklerine göre kategorilere
ayrılıyor.. Bazısı sadece şehri görmek, bazısı alışveriş yapabilir miyim?
düşüncesiyle, bazısı da hepsini birlikte yapabilmek için geliyor. Aslında Viyana,
alışveriş için ideal bir şehir değil. Buraya ilk geldiğimde, Almanca kursundaki
hocam şöyle söylemişti: – Biz, küçük yaşta 10 euroluk şeye 100 Euro vermemeyi
öğreniyoruz, bundan dolayı da markalı ürünleri tercih etmiyoruz.. demişti.
Zaten yeni dünya düzeni öyle bir hal aldı ki, her yerde artık her şeyi
bulabiliyorsunuz…
Eğlence
için geliyorsanız da pek doğru bir tercih olmayabilir, burası oldukça sakin bir
şehir ama yine de herkese uygun bir şeyler bulunabilir. İstediğiniz ise,
parklarda şarabınızı yudumlarken kitap okumak, birbirinden güzel tarihi
binaların içinde kendinizi başka bir yüzyılda hissedip ünlü kahve evlerinde
kahvenizi içmek ya da kıyısından köşesinden sanatla ilgileniyorsanız,Viyana
doğru seçim diyebilirim; Viyana`da sanata, sohbete, felsefeye, tarihe,
parklara, kahvelere… doyamayabilirsiniz. Hele ki son dönemlerde Modern Sanat
üzerine yapılan çalışmaları ve okul sistemlerinde yapılan pratiğe dayalı
eğitimiyle de ( burada akademiye çok önem veriliyor ve sanatsal çalışmalar
akademik paralellik içinde sürdürülüyor) klasik görüntüsünün yanında yeniliğe
açık olduğunu da göstermeye başladı.
Gelen
misafirim de sanat ve tarihle ilgilendiğini söyleyince, bir günlük geldiği
Viyana`ya, ilk olarak Viyana Sanat Tarihi Müzesi`ni gezerek başladık. Bu Müze,
1891 yılından beri etkin, sadece 2012 yılında 1.351.940 kişi tarafından ziyaret
edilmiş; dünyanın sayılı müzelerinden biridir. Ben bile iki kere gittiğim,
hatta ikinci gittiğimde dersime çalıştığım halde yine de kaçırdığım şeyler var,
üçüncüde bitirebilmeyi umut ediyorum.