Güzel
bir Suşhi Restorantında Waribashi`lerimin arasından makim düşmesin diye
uğraşırken kapıdan hintli bir adamın girdiğini gördüm, tabii ki o an onun son 2
ayımı meşgul edebileceğini, her gün saatlerce sesini duyabileceğimi bilemezdim. Neyse fazla gizem yaratmadan
hikayemize geri döneyim. Bu hintli, benim sadece kapıdan girdiğinde dikkatimi
çekmekle kalmadı kendisiyle ilgili
kafamda epeyce soru belirmesine
neden oldu. Şöyle söyleyeyim, adamın çubukları tutuşundan, oturuşuna kadar bir
farklılık vardı - eh tabii ki bana ne ama ne bileyim işte kafam
birine takılınca, başlıyor hikayeler üretmeye.- Neyse ben bu sorularla meşgul
olurken, gideceğim yere yetişmek için
daha önce bloğumda yazdığım, philosophy on stage#3 `e gittim. Orada
biraz oyalandıktan sonra, kafamın içindeki sorular tam uçtu gitti derken kapıdan
aynı hintli adamın girdiğini gördüm, nasıl yani demeye kalmadan, bu esrarengiz
adamın sunum yapacakların arasında olduğunu ve 2 gün boyunca bizimle olacağıı
öğrendim. Adamı nasıl merak ettiysem, tüm sorulara cevap bulmak için ortam
bulmuş oldum. Neyse o, 2 gün, biz 4 gün
orada vakit geçirdikten sonra projenin yazıya dökülmesi ile ilgili gönüllü bir
teklif aldım ve bilin bakalım bana kimin konuşması denk geldi, bizim hintli
Sriram. Ben tabii her şeyi kenara bıraktım, başladım kendisinin tüm konuşmasını
tekrar dinlemeye, yani tamam dinliyorum ama o kadar çok hintçe kelime geçiyor
ki arada artık pes etmeye başlarken ufak bir yardımla olayı toparladım ve bir tanesi transkription bir tanesi de makale olmak üzere konuşması üzerine bir yazı
yazdım. Tabii adamla uğraşırken günler
de günleri kovaladı, ne yapacağım, bu
projeden geçmem lazım, sana takıldım Sriram, yaktın beni derken bizim
organizasyonu düzenleyen Arno bana güzel bir haber verdi: böyle bir girişimden
dolayı bu organizasyonda sadece bize geçer not vermekle kalmayacağını ders notu
olarak yazılarımızın Viyan Üniversitesi Platformunda yayınlanacağını ve ileriki
durumlarda projede de yazımın ismimle birlikte yer alacağını söyledi. Uzun
zamandır iletişime geçmek istediğim bir isim olduğu için bu proje onunla aramda
köprü oluşmasını da sağlamış oldu, hatta
stresli bir dönemimde hem kendi hem de asistanı bana oldukça yardımcı
oldular.
Yani
anlayacağınız bir öğlen yemeğinde karşılaştığım Sriram, gündemimi çok uzun süre
meşgul etmekle kalmadı aynı zamanda sayesinde , tabii benim emeklerim de göz
ardı edilemez , hem 30 a yakın ünlü isimden referans almamı, hem de en önemlisi yazımın ders notu olarak okutulmasını
sağladı. Ben de Sriram´ın „Yoga ve Tantra Felsefesinde Vücut „ isimli
konuşmasını ufak tefek kırpmalarla bir
de Türkçe olarak sizlerle paylaşmak
istedim; ama paylaşmadan önce Sriram´la ilgili ufak bir bilgi vermek istiyorum:
Sriram 1954 yılında Hindistan´da dünyaya gelmiş, T.S.K Desikacher’in öğrencisidir.
Yoga üzerine kitapları bulunmaktadır.
"
Başlangıçta ARZULAR vardı. Ve arzu, etkiyi doğurdu. Sıfır, Biri arzuladı.
Gereksiz eşyalar realiteyi yaratmayı arzuladı ve bu arzulanan realiteye gerçeklik adı verildi ki, bu
sadece insani ruhunun becerisiydi.
Hint Felsefesinde bu sıfır ve bir, boşluk ve gerçeklik birbirinden ayrılmamıştır.
Etki bu yaratılmış rolleri, zıtlıkların içerisinde etkiler. Oluş ve gerçeklik, sıfır-bir, kadın- erkek ya
da içinde- dışında gibidir. Onlar bu
zıtlıkların içinde tatlı, bir huzurdadırlar ama bunlar fanidir. Tantra
Felsefesine göre sen, senin üzerinden Shiva´yı ortaya çıkarıyorsun. İlk insan
Adem olduğu söyleniyor ve Havva da öz. Adem onun arzusunu istiyor ya da onu
arzuluyor. Ama o ,onu ortaya çıkaramıyor ve onun arzularının gücü onu bozuyor. Ve
bu etki bugün hala devam etmektedir. Bugün dijital dünya bu ikilikler üzerinden devam eder. Peki
bu gerçeklik adını verdiğimiz varlık nedir? Biz bu varlığı tek tasarlayabilir
miyiz? Biz varlığımızın zincirlerinden kurtulup, özgür olabilir miyiz?
Meditasyonun
genel fikri, Hindistan´da başlamıştır. İnsan, ben kimim? , ben nereden
geldim? nereye gidiyorum? güce sahip miyim? gerçeklik özgürlüğünü
kazanmak için ben bu gücü elde edebilir miyim?
temel soruysa sonsuzluk tartışmasıdır. İnsan aslında hep huzuru arar.
Ama bu huzur onun için hiçbir zaman devamlı değildir, sürekli arar, sürekli
sorgular. Huzur her zaman içtedir, bilgiyse herhangi bir yerde dışardadır. Peki
biz bu bilgiyi içerinin ve dışarının üzerinden nasıl elde edebiliriz? İşte bu
da meditasyon fikrinin başlangıcıdır: 2 kuş
dalın üzerinde oturuyor. Bir tane kuş meyve yiyor, diğeriyse ona bakıyor.
Yani bakan kuş ve etkin kuş. Biz bu iki kuş arasında nasıl bir bütünlük
kurabiliriz? Ya da obje ve subje arasında nasıl bütünlük kurabiliriz? Bu soru
başlangıçtır. Biz bu subje ve objeyi birleştirdiğimizde, genel yolu bulabileceğiz. Shiva ise biz bu yolu ararken kozmik dansına devam ediyor, hem içeride hem
dışarıda, hem günde ham de aksamda, hem yazda hem de kışta aynı zamanda anın
içinde karşıtlıkları buluşturuyor.
Ben
meditasyon yaparken nefes verdiğimde başlangıcı bulmak istiyorum. Ben onu
nerede bulabilirim? Kafamın içinde mi?
Kelimenin içinde mi?- Hayır, biz onu vücudun içinde bulabiliriz. Bu işte
temel fikirdir, vücut burada önemli bir rol oynar; çünkü o başlangıcı ifade
eder. Boğaz grubu içeride ve dışarının arasında hakiki başlangıçtır. Ben yemek yerim, su içerim, su
dudaklarımdan içeri gider. Her şey boğaz
grubunda başlar. Nefeste. Hava mekandadır,
bizim dışımızdadır, dudağımızda, ağız boşluğumuzda ama hava boğazımızdan içeri
girdiğinde bize aittir artık o nefestir. Hava dışarıdadır, objedir; nefes içeridedir,
subjedir. Vücut, ruh için bozukluk değildir.
Asla vücut bir problem olarak kabul
edilemez. Biz, düşünürler gibi vücudumuzla savaşmak zorunda değiliz. Yol her
zaman vücudumuzun içinden gelmektedir. Onu yok saymak zorunda değiliz. Vücut ve
ruh hiç bir zaman birbirinden ayrılmaz. Bu ayrım dualizmdir yani 2 kuş gibi,
sıfır ya da bir gibi… Yol ise meditasyondur, Hint felsefesinin, yoganın
yoludur. "
Ergül Akyürek
Not:
Fotoğrafları http://www.sriram.de/yogaweg/termine.shtml adresinden aldım.