2 Mayıs 2012 Çarşamba

WARIBASHI`LERİN UCUNDAKİ SİHİR (YOGA VE TANTRA FELSEFESiNDE VÜCUT)



Güzel bir Suşhi Restorantında Waribashi`lerimin arasından makim düşmesin diye uğraşırken kapıdan hintli bir adamın girdiğini gördüm, tabii ki o an onun son 2 ayımı meşgul edebileceğini, her gün saatlerce sesini duyabileceğimi   bilemezdim. Neyse fazla gizem yaratmadan hikayemize geri döneyim. Bu hintli, benim sadece kapıdan girdiğinde dikkatimi çekmekle kalmadı kendisiyle ilgili  kafamda epeyce  soru belirmesine neden oldu. Şöyle söyleyeyim, adamın çubukları tutuşundan, oturuşuna kadar bir farklılık vardı  - eh tabii ki bana ne ama ne bileyim işte kafam birine takılınca, başlıyor hikayeler üretmeye.- Neyse ben bu sorularla meşgul olurken, gideceğim yere yetişmek için  daha önce bloğumda yazdığım, philosophy on stage#3 `e gittim. Orada biraz oyalandıktan sonra, kafamın içindeki sorular tam uçtu gitti derken kapıdan aynı hintli adamın girdiğini gördüm, nasıl yani demeye kalmadan, bu esrarengiz adamın sunum yapacakların arasında olduğunu ve 2 gün boyunca bizimle olacağıı öğrendim. Adamı nasıl merak ettiysem, tüm sorulara cevap bulmak için ortam bulmuş  oldum. Neyse o, 2 gün, biz 4 gün orada vakit geçirdikten sonra projenin yazıya dökülmesi ile ilgili gönüllü bir teklif aldım ve bilin bakalım bana kimin konuşması denk geldi, bizim hintli Sriram. Ben tabii her şeyi kenara bıraktım, başladım kendisinin tüm konuşmasını tekrar dinlemeye, yani tamam dinliyorum ama o kadar çok hintçe kelime geçiyor ki arada artık pes etmeye başlarken ufak bir yardımla olayı toparladım  ve bir tanesi transkription bir tanesi  de makale olmak üzere konuşması üzerine bir yazı yazdım.  Tabii adamla uğraşırken günler de günleri kovaladı, ne yapacağım,  bu projeden geçmem lazım, sana takıldım Sriram, yaktın beni derken bizim organizasyonu düzenleyen Arno bana güzel bir haber verdi: böyle bir girişimden dolayı bu organizasyonda sadece bize geçer not vermekle kalmayacağını ders notu olarak yazılarımızın Viyan Üniversitesi Platformunda yayınlanacağını ve ileriki durumlarda projede de yazımın ismimle birlikte yer alacağını söyledi. Uzun zamandır iletişime geçmek istediğim bir isim olduğu için bu proje onunla aramda köprü oluşmasını da sağlamış oldu, hatta  stresli bir dönemimde hem kendi hem de asistanı bana oldukça yardımcı oldular.

Yani anlayacağınız bir öğlen yemeğinde karşılaştığım Sriram, gündemimi çok uzun süre meşgul etmekle kalmadı aynı zamanda sayesinde , tabii benim emeklerim de göz ardı edilemez , hem 30 a yakın ünlü isimden referans almamı,  hem de en önemlisi  yazımın ders notu olarak okutulmasını sağladı. Ben de  Sriram´ın  „Yoga ve Tantra Felsefesinde Vücut „ isimli konuşmasını   ufak tefek kırpmalarla bir de Türkçe olarak  sizlerle paylaşmak istedim; ama paylaşmadan önce Sriram´la ilgili ufak bir bilgi vermek istiyorum: Sriram 1954 yılında Hindistan´da dünyaya gelmiş, T.S.K Desikacher’in öğrencisidir. Yoga üzerine kitapları bulunmaktadır.

" Başlangıçta ARZULAR  vardı.  Ve arzu, etkiyi doğurdu. Sıfır, Biri arzuladı. Gereksiz eşyalar realiteyi yaratmayı arzuladı ve bu arzulanan  realiteye gerçeklik adı verildi ki,  bu  sadece insani ruhunun becerisiydi.  Hint Felsefesinde bu sıfır ve bir, boşluk ve gerçeklik birbirinden ayrılmamıştır. Etki bu yaratılmış rolleri, zıtlıkların içerisinde etkiler.  Oluş ve gerçeklik, sıfır-bir, kadın- erkek ya da içinde- dışında gibidir.  Onlar bu zıtlıkların içinde tatlı, bir huzurdadırlar ama bunlar fanidir. Tantra Felsefesine göre sen, senin üzerinden Shiva´yı ortaya çıkarıyorsun. İlk insan Adem olduğu söyleniyor ve Havva da öz. Adem onun arzusunu istiyor ya da onu arzuluyor. Ama o ,onu ortaya çıkaramıyor ve onun arzularının gücü onu bozuyor. Ve bu etki bugün hala devam etmektedir. Bugün dijital  dünya bu ikilikler üzerinden devam eder. Peki bu gerçeklik adını verdiğimiz varlık nedir? Biz bu varlığı tek tasarlayabilir miyiz? Biz varlığımızın zincirlerinden kurtulup, özgür olabilir miyiz?
Meditasyonun genel fikri, Hindistan´da başlamıştır. İnsan, ben kimim? , ben nereden geldim?  nereye gidiyorum?  güce sahip miyim? gerçeklik özgürlüğünü kazanmak için ben bu gücü elde edebilir miyim?  temel soruysa sonsuzluk tartışmasıdır. İnsan aslında hep huzuru arar. Ama bu huzur onun için hiçbir zaman devamlı değildir, sürekli arar, sürekli sorgular. Huzur her zaman içtedir, bilgiyse herhangi bir yerde dışardadır. Peki biz bu bilgiyi içerinin ve dışarının üzerinden nasıl elde edebiliriz? İşte bu da meditasyon fikrinin başlangıcıdır: 2 kuş  dalın üzerinde oturuyor. Bir tane kuş meyve yiyor, diğeriyse ona bakıyor. Yani bakan kuş ve etkin kuş. Biz bu iki kuş arasında nasıl bir bütünlük kurabiliriz? Ya da obje ve subje arasında nasıl bütünlük kurabiliriz? Bu soru başlangıçtır. Biz bu subje ve objeyi birleştirdiğimizde, genel yolu bulabileceğiz.  Shiva ise biz bu yolu ararken  kozmik dansına devam ediyor, hem içeride hem dışarıda, hem günde ham de aksamda, hem yazda hem de kışta aynı zamanda anın içinde karşıtlıkları buluşturuyor.

Ben meditasyon yaparken nefes verdiğimde başlangıcı bulmak istiyorum. Ben onu nerede bulabilirim? Kafamın içinde mi?  Kelimenin içinde mi?- Hayır, biz onu vücudun içinde bulabiliriz. Bu işte temel fikirdir, vücut burada önemli bir rol oynar; çünkü o başlangıcı ifade eder. Boğaz grubu içeride ve dışarının arasında hakiki  başlangıçtır. Ben yemek yerim, su içerim, su dudaklarımdan içeri gider.  Her şey boğaz grubunda başlar. Nefeste. Hava  mekandadır, bizim dışımızdadır, dudağımızda, ağız boşluğumuzda ama hava boğazımızdan içeri girdiğinde bize aittir artık o nefestir. Hava dışarıdadır, objedir; nefes içeridedir, subjedir.  Vücut, ruh için bozukluk değildir. Asla vücut  bir problem olarak kabul edilemez. Biz, düşünürler gibi vücudumuzla savaşmak zorunda değiliz. Yol her zaman vücudumuzun içinden gelmektedir. Onu yok saymak zorunda değiliz. Vücut ve ruh hiç bir zaman birbirinden ayrılmaz. Bu ayrım dualizmdir yani 2 kuş gibi, sıfır ya da bir gibi… Yol ise meditasyondur, Hint felsefesinin, yoganın yoludur. "
Ergül Akyürek

Not: Fotoğrafları  http://www.sriram.de/yogaweg/termine.shtml  adresinden aldım.