Bisiklet,
her ne kadar hayatımın vazgeçilmezleri arasında olsa da, zaman zaman hava
şartları hayatımdaki yerini değiştirebiliyor. Havaların düzelmesini beklediğim
şu günlerdeyse tekrar gündemimi meşgul etmeye başladı bile..
Geçtiğimiz
yıllarda Avusturya`nın belirli bir kısmını Nazlı ile birlikte bisikletle gezmiş, beklenmedik
maceralar yaşayarak etrafımızdakileri oldukça korkutmuştuk, kendimden hiç söz
etmiyorum bile; uçurumdan yuvarlanma tehlikesi, Tuna nehrine düşme tehlikesi,
gece ormanın içinde hiçbir malzeme olmadan karanlıkta bisikletle kalma,
kaybolma, çanta kaybedip polislik olma, tanımadığın insanlarda kalma, ana yolda
karşıdan gelen arabanın üstüne bisiklet sürüp belirli boşluklarda durarak
yolunu bulmaya çalışma…
Tabii
ki bunlar, yolda olan insanların başına gelebilecek olası durumlar. Zaten bisikletle uzun yolculuk
yapmak öyle bir şey ki; bir kere başladığınızda
aklınız tüm tehlikelere rağmen yollarda oluyor… O an vücudunuz sizden bağımsız çalışırken,
zihniniz de farklı tecrübeler yaşıyor.
Yolun neresi olduğunu nereye çıkacağını bilmeden pedallara basıyor,
bilinmezliğin güzelliğini yaşıyorsunuz; bir kasabaya, şehre girdiğinizde ise
tanımadığınız insanların bakışları sorularıyla baş başa kalıp, yabancının
gözünden kendinizi görüyorsunuz. Yani, yer yer yabancı, yer yer yolcu, yer
yerse dünyayla bütün olmuş, isimsiz biri. Kısaca bisikletle yaşamak, bazen
yeniyi, bazen yabancıyı, bazen doğayı, bazen tehlikeyi, bazense kendini
keşfetmektir!
Ergül
Akyürek